8 Şubat 2017 Çarşamba

Çocuklarda ev kazaları ve alınması gereken önlemler

Oldukça tatsız ama bir o kadar da önemli bir konu olan ev kazalarına, bir Plastik Cerrahi uzmanı olarak oldukça aşinayım. Mert’in iyice ayaklandığı ve bebeklikten çocukluğa geçtiği bugünlerde, ev kazalarından korunma ve güvenlik önlemleri, kafamı devamlı meşgul etmekte. ‘Sakınan göze çöp batar’ diye bir deyim vardır ancak bence bu durumda geçerli değil.


Çocuklarımızı, özgürlüğünü ve merak duygusunu çok kısıtlamadan, gerekli güvenlik önlemlerini alarak mümkün olduğunca böyle kazalardan sakınmalıyız. Maalesef ‘ev kazaları’ ismi, oldukça basit gibi dursa da ölümle veya hayat boyu taşınacak bir sekelle de sonuçlanabilir. Evde çocukların başına aklınıza bile gelmeyecek kazalar gelebiliyor. Peki nedir bu kazalar? Önce bunu ve sonra da alabileceğimiz güvenlik önlemlerini konuşalım:
  •         Yanıklar

ü  Sıcak sıvı yanıkları
ü  Temas yanıkları (soba vb.)
ü  Elektrik yanıkları (prizler, kablolar)
ü  Kimyasal yanıklar
  •          Düşme ve bir yere çarpma sonucu olan yumuşak doku yaralanmaları
  •          Elinde cam bardakla düşme sonucu bir yerlerinin kesilmesi
  •          Cam kapı, sehpa, vitrin gibi yerlere çarpıp bir yerlerinin kesilmesi
  •          Bıçak vb. kesici aletlerle yaralanma
  •          Kalem vb. sivri aletlerle ağız içi veya göz yaralanmaları
  •          Kapıya, çekmeceye, dolaba vs. parmağın sıkışması
  •          Yabancı cisim aspirasyonları (fındık, leblebi, düğme, bozuk para, pil, oyuncak parçaları vs.)
  •          Burun deliğine, kulak deliğine yabancı cisim sokulması (leblebi, pamuk vs.)
  •          Kimyasal madde içme sonucu zehirlenme ve/veya yemek borusu hasarı (deterjan vs.)
  •          İlaç içme
  •          Üzerine televizyon, şifonyer, dolap vs. düşmesi
  •          Yüksekten düşme (açık pencereden, balkondan)
  •          Balkon demirlerinin arasına kafasının sıkışması
  •          Dış kapıyı açıp dışarı çıkma sonucu başına gelebilecek bilumum kazalar
  •          Kova veya leğen içindeki suya düşme sonucu boğulma
  •          Perde kuşakları, stor perde zincirleri ile ası sonucu boğulma
  •         Çiçekleri yemek suretiyle zehirlenme
  •          Kanape ile duvar arasına sıkışıp boğulma


Benim aklıma gelenler, duyduklarım, gördüklerim bunlar. Biliyorum insanın okurken bile nefesi daralıyor. Ama bunlar maalesef olabilen ve olan kazalar. Bu kazaları bilirsek, korunma yöntemlerini de elimizden geldiğince hayata geçirebiliriz diye düşünüyorum. Ben bu kazaları kendimce önlenebilir ve önlenemez (önlenmesi zor) kazalar olarak ikiye ayırıyorum. Mesela ortalıkta açıkta duran bir prize her çocuk parmağını sokar, oluşabilecek bir elektrik yanığı önlenebilir bir kazadır. Çünkü prize takılacak basit bir koruyucu, bu kazayı önler. Öte yandan yaşça daha büyük bir çocuğun, yanlışlıkla çocuğunuzun üzerine çay dökmesi, kaşla göz arasında olan öngörülmesi ve önlenmesi zor bir kazadır. Bu durumda ‘Olacağı varmış’ denilebilir. Bizim ebeveyn olarak görevimiz, paranoya boyutuna varmadan gerekli tedbirleri almak ve önlenebilir kazaların önüne geçmek olmalı. Şimdi de biraz alınabilecek önlemlerden bahsedelim. Plastik cerrahi ilgi alanı olan ‘yanık’ konusunu, önleme ve tedavi süreci olarak bir sonraki yazımda ayrıntılı olarak yazacağım için bu yazımda yer vermiyorum.  
  •         Sehpa, tv ünitesi köşelerine, köşe koruyucular konulması. Bunların kaliteli olanlarını almanızı tavsiye ederim, çünkü dandik olanların bantları iyi yapışmıyor ve çocuk çekince hemen çıkıyor. Ayrıca bütün kenarları kaplamak isterseniz rulo şeklinde satılan kenar koruyucuları kullanabilirsiniz.
    bebek güvenlik ürünleri
  •          Uzanabileceği yerdeki kırılacak eşyaları kaldırmak
  •          Deterjan, ilaç vs. üst dolaplara kaldırmak veya konulduğu dolaba kilit takmak
    bebek güvenlik ürünleri
  •          Bıçak vb. kesici aletleri üst çekmecelere kaldırmak veya çekmecelere kilit takmak

bebek güvenlik ürünleri


  •          Elinde kırılacak, batacak bir şey varken koşmaması için sık sık uyarmak
  •          Cam sehpa varsa kaldırmak veya üzerini kalın, yumuşak battaniye benzeri bir şeyle örtmek
  •          Parmakların kapıya sıkışmasını önlemek için kapılara, kapı stoperi takmak. Özellikle cereyan yapması sonucu kapının birden kapanmasıyla sık yaşanan bir hadise, okullarda da teneffüste çok sık oluyor.
    kapı stoperi
  •          Buzlu camı olan kapılar çok tehlikeli, cereyanla birden kapanarak camları, çocukların üzerine düşebiliyor veya çocuklar koşarken çarpabiliyorlar. Evinizin içindeki kapılar böyleyse mümkünse değiştirin.
  •          Pencerelere kilit takmak veya kulplarını çıkarmak
  •          Balkonu kapattırmak veya resimde görüldüğü gibi balkon demirlerinin önüne file germek


balkon güvenlik filesi

  •          Televizyonu duvara sabitlemek. Bu gerçekten çok çok önemli, olmaz demeyin oluyor hem de çok sık oluyor ve olduğu vakit maalesef genelde beyin kanamasından öldürüyor. Nasıl oluyor derseniz; tv ünitesi veya sehpanın üzerine çıkıp devirebiliyorlar veya tv altındaki örtüyü çekip deviriyorlar. Bu süs örtülerini de çocuğun uzanabileceği her yerden kaldırmakta fayda var çünkü bunları çekmeye bayılıyorlar.


çocuklarda ev kazaları


  •          Şifonyer, dolap, kütüphane, tv ünitesi gibi mobilyaları duvara sabitlemek. Çekmecelerini açıp üzerine çıkmak veya asılmak suretiyle üzerlerine devirebiliyorlar.
  •          Dış kapıyı kilitli tutmak, kilidi açabiliyorsa zincirlemek
  •          En az 4 yaşına kadar fındık, leblebi türü sert kuruyemiş vermemek ve ortalıkta bulundurmamak
  •          Yere çocuğun yutup aspire edebileceği bozuk para, pil vb. sert ve küçük şeyleri düşürmemeye dikkat etmek
  •          Perde kuşaklarını kaldırmak, stor perde zincirlerini bağlayıp, çocuğun uzanamayacağı yüksekliğe kısaltmak
  •          Kanapeyi, duvara ya tam yaslamak ya da çocuğun sıkışmayacağı kadar boşluk bırakmak


Bütün bunları yapmak, çocuğunuzun evde geçirebileceği bir kaza ihtimalini oldukça azaltacaktır diye düşünüyorum. Ama tabii ki çocuklarımız sadece kendi evlerinde vakit geçirmiyorlar; parka gidiyorlar, ananeye-babaanneye gidiyorlar, kreşe gidiyorlar. Her yeri kendi evimiz gibi düzenleyemeyiz ama özellikle misafir gidilen evlerde gözlerimizi çocukların üzerinden ayırmamakta fayda var. Çünkü benim gözlemim o ki; misafirlikte ya da eve misafir geldiğinde kazalar daha çok oluyor. Nedenlerinin de büyük ihtimalle kalabalık ortamda çocuklara yeterince dikkat edilememesi, farklı bir eve gelen çocuğun keşfetme isteğiyle her yere saldırması, birkaç çocuk bir araya gelince birbirlerini azdırmaları olduğunu düşünüyorum. Özellikle bayramlara dikkat, bayram telaşında bu kazalara çok rastlandığını görüyoruz.
Elbette çocuklar düşe kalka büyür; hepimiz öyle büyümedik mi? Hangimizin vücudunda çocukluğundan hatıra yara izleri yok ki? Çocuğun peşinde’ aman koşma, yapma, etme, düşersin!‘ diye dolaşmayı doğru bulmuyorum ama tamamen rahat olmak da bana göre değil. Bu kazaları gördükten, duyduktan sonra biraz obsesiflik bence gerekiyor. Çünkü işin ucunda, Allah korusun hayati tehlike veya ömür boyu taşınacak bir fonksiyon kaybı, sekel de var. Galiba en doğrusu; çocuklarımıza çok hissettirmeden gerekli tedbirleri alıp, gözümüzü üzerlerinden çok ayırmamak diye düşünüyorum.
 Allah hepimizin evlatlarını kazalardan korusun…


24 Ocak 2017 Salı

Bebekle tatil - Bebeğim tatilde ne yiyecek?

Çok gezenti bir aile olarak biz, bebeğimiz doğduktan sonra da gezmelerden geri kalmadık. Tatillerimiz, mevsim dolayısıyla ek gıda sonrası döneme denk geldi. Dolayısıyla tatil hazırlığında beni en çok zorlayan, ‘bebeğim ne yiyecek?’ sorusu oldu. Eğer tatile çıkmayı planlıyorsanız ve aklınızda aynı soru varsa tecrübelerimle size yardımcı olabileceğimi düşünüyorum. 
Biz geçen yaz Mert’le her türlü konaklama seçeneğini deneme imkanı bulduk. Mert 7 aylıkken 4 gün İstanbul-Edirne gezisi yaptık, babaanne-dede de bize eşlik etti, kaldığımız otel sadece konaklamayı içeriyordu her gün farklı yerde kahvaltı yapmak için öyle tercih etmiştik. Daha sonra Mert 8,5 aylıkken 3 gün Mersin’e gittik, burada sadece açık büfe kahvaltımız vardı. Esas tatilimizi de Mert 9 aylıkken Belek’te bebek dostu bir otelde yine babaanne-dedeyle yaptık.

tatilde bebek beslenmesi


Bebek dostu otel seçmemin tek nedeni, ne yiyecek telaşıydı, aşağıda bebek dostu otel büfelerinde ne bulunur ayrıntılı anlatacağım. Tam yazı bitirdik derken de Mert 10 aylıkken ani bir kararla 4 günlüğüne Kıbrıs’a gidiverdik üstelik sadece üçümüz, burada otelimiz tam pansiyondu. Mert yaklaşık 1 yaşındayken de 2 günlüğüne Tekirdağ’a gittik, burada sadece kahvaltı dahil konakladık.  Ayrıca Mert 3 aylık olduğundan beri sayısız kere arabayla Ankara-Niğde arası gitgel yaptık ve hala da yapıyoruz maalesef. Bütün bu tecrübelerime dayanarak bebeğe tatilde, yolculukta ne yedirilir, nasıl yedirilir konusunda birkaç kelam etmek istiyorum. Öncelikle tatilde yemek konusunda biraz daha esnek olmakta fayda var. Evde bebeğimize her şeyin özellikle de yumurtanın organiğini yedirmeye çalışıyoruz, yemeklerine tuz, şeker, salça katmıyoruz. Ama gerçekçi olalım, evdeki bu şartları tatilde de tamamen sürdürebilmemiz imkansız. Mesela hiçbir otelin organik yumurta kullandığını sanmıyorum. Bu nedenle hiç kasmaya gerek yok, bebeğiniz 1 hafta organik yerine normal yumurta yese, yoğurdu ev yoğurdu olmasa, yemeklerinde azıcık tuz olsa bir şey olmaz.

Şimdi öncelikle, tatilde ve/veya yolculukta lazım olabilecek beslenme gereçlerine bir göz gezdirelim:

  •         Termal çanta: Ek gıdaya geçtikten sonra bence mutlaka gerekli, seyahate çıkmasanız bile dışarıda yedirirken yemeğini ve beslenme gereçlerini taşımak için lazım oluyor. Ben hepsiburadadan almıştım. Markası baby polar gear, fiyatı da uygundu, tavsiye ederim oldukça kullanışlı.
                                                    bebek beslenme çantası
  •       Mama termosu: Ben ebebekten baby&plus marka almıştım, çorbaları falan gerçekten sıcak tutuyor. Dışarıda yemesi gerektiğinde yemeğini ısıtıp bu termosa koyuyorum. Bu termoslar, sıcak havalarda yoğurt taşımak için de çok pratik. Kışın yoğurdunu, mayaladığım küçük kavanozda yanıma alıyorum ama yazın bu şekilde ekşiyebilir. Özellikle molada falan yedirecekseniz yoğurdu, direkt mama termosunda mayalayabilirsiniz bu şekilde daha az sulanmış olur.
                                                        ebebek mama termosu
  •     Kaşık: Ben yaklaşık 1 yaşına kadar kendi kaşıklarından taşıdım yanımda ama sonrasında normal metal tatlı kaşığına geçtim.
  •                  Pipet: Siz siz olun bebeğinize bir an önce pipetle içmeyi öğretin. Ben 9. Ayda öğrettim ve özellikle yoğurt yedirirken çok rahat ettim. Mert, öğrendiğinden beri yoğurdu pipetle içiyor. Bu şekilde ağzını açtı derdi yok, bütün yüzü yoğurda bulanmamış oluyor, dökülmüyor ve daha çabuk bitiyor. Üstelik yanında yediği yemeği de daha kolay yutmasını sağlıyor. Özellikle araba yolculuğunda çok pratik, hiç etraf batmadan yoğurdu dayayabilirsiniz😊 Bu arada bizimki sadece yoğurdu ve suyu pipetle içiyor. Çorba, meyve suyu, ıhlamur vs. denedim ama üfürerek balonlar çıkartmayı tercih etti. Sizin ki içerse ne alaJ Ev yoğurdunu hiç sulandırmadan veriyorum, mayaladığım küçük kavanoza pipeti daldırıyorum, çok rahat içiyor. Seyahatte süzme yoğurt tarzında koyu kıvamlı bir yoğurt denk gelirse biraz sulandırıyorum. Pipetlerin başı bükülebilenleri daha rahat oluyor, genelde uzun olduğu için biraz kısaltıyorum, benim çantamda her daim mevcut. Otellerde, restaurantlarda tabii ki var ama yolda lazım olabiliyor.
  •    Önlük
  •    Suluk
  •    Boş küçük kavanoz: Açık büfeden daha sonra yedirmek için yoğurt vs. alırken kullanabilirsiniz
  •    Buzdolabı poşetleri: Yine açık büfeden kek, kurabiye, meyve vs. alırsanız taşımak için kullanabilirsiniz.
  •    Meyve bıçağı: Yolda kesmeniz gereken bir meyve verecekseniz gerekli olabilir, termal çantanıza atın bir tane.
  •    Meyve-sebze filesi: Eğer 6-8 ay arası bebeğiniz varsa fayda görebileceğiniz bir ürün kendisi. Daha uzun kullanan bebekler de vardır belki ama benimki 8 aylıktan sonra file istemedi zaten bu dönemde pütürlü yemeye başlamıştı ihtiyacı kalmadı. Ben 5,5 ay civarında meyveleri ve buharda haşladığım sebzeleri sadece tadını alsın diye filenin
    mycey meyve sebze filesi
    içine koyup vermeye başladım. Sebzelerle pek ilgilenmedi ama meyvelere, özellikle elma ve şeftaliye delirdi. Bence faydalı bir ürün, bebeğiniz hem aspirasyon riski olmadan yiyeceklerin tadını alıyor, hem çiğnemeyi öğreniyor, hem diş çıkarma döneminde kemirerek rahatlıyor, hem de el motor becerilerine katkısı var. Ben İstanbul seyahatinde bunu kullanmıştım, seyahatlerde de pratik oluyor, yolda bebeğinizi oyalamak için de kullanabilirsiniz. Elma, armut, kayısı, şeftali bu şekilde verdiğimi hatırladığım meyveler.
  • Cam rende: Ben 2-3 kere yanımda taşıdım ama hiç kullanmadım. Bebeğiniz meyve püresi seviyorsa yanınıza almayı düşünebilirsiniz.

Gerekli malzemeleri yanımıza aldıktan sonra öğünlerde neler yedirebileceğimizi konuşabiliriz. Öncelikle benim için günün en önemli öğünü olan kahvaltıdan başlayalım;

Kahvaltı:
Kahvaltıyı bulamaç ve normal kahvaltı olarak ikiye ayırmakta fayda var. İstanbul’a gittiğimiz dönemde Mert kahvaltıda bulamaç yiyordu. Evdeyken Hipp’in yulaflı ek gıdasını kendi sütümle hazırlayıp içine genelde tereyağı, yumurta sarısı, pekmez, lor peyniri, ceviz tozu koyuyordum. O dönemde Mert kahvaltısını 8-8.30 gibi erken bir saatte yaptığı için ona, otel odasında kahvaltı hazırlamak durumunda kaldım. Sonrasında da onu uyutup, biz dışarıda normal bir saatte kahvaltı yapıyorduk, eğer uyanırsa bizim kahvaltımızdan da bir şeyler veriyorduk. Seyahatte süt sağmakla uğraşmak istemediğim için yanıma su ile hazırlanan ek gıda karışımlarından aldım (Aptamil sütlü pirinçli, tam tahıllı kuş üzümlü), otel odasında bunu hazırlayıp içine getirdiğim pekmez ve ceviz tozunu (cevizi, biz Mert alerjik bir bebek olmadığı için 7 aydan sonra kullanmaya başladık ama bu konuda farklı görüşler var, lütfen vermeden önce doktorunuza danışın) katıp yediriyordum. Mevsim yaz olduğu için tereyağı, peynir götürememiştim. İçine hazır meyve pürelerinden kattığım da oldu. Hazır konu açılmışken kavanoz mamalarını, seyahatler gibi zorunlu durumlarda kullandım. Hipp ve Aptamil’in organik olan kavanoz mamalarını tercih ettim. Bir sorun yaşamadık. Kavanoz mamalarının kahvaltı olarak verilebilecek tahıl içeren çeşitleri de var, örneğin hipp üzümlü-elmalı-pirinçli ve aptamil yulaflı meyveli, kahvaltı hazırlama imkanınız yoksa direkt bunları da verebilirsiniz. Bir diğer kahvaltı alternatifi de yulaf ezmesi, bebeğiniz artık bu tarz hafif pütürlü yiyecekleri yutabilecek kıvama gelmişse yulaf ezmeli-meyveli karışımları kahvaltıda verebilirsiniz. İki anne bir mutfaktan öğrendiğim bu tarifi, zannedersem 8-11 aylar arasında önce ara öğün sonra da kahvaltıya destek olarak sık sık değişik meyvelerle (armut, elma, kuru kayısı, mürdüm eriği vs.) yaptım, tarife ilave olarak ceviz tozu da katıyordum. Mesela yolda kahvaltı ettirmeniz gerekiyorsa ama hazır kavanoz maması da kullanmak istemiyorsanız, evde bu mamayı yapıp yanınıza alabilirsiniz. Ben Kıbrıs’a giderken öyle yaptım, kahvaltıyı havaalanında yaptırmam gerekiyordu, bu mamayı hazırlayıp orada yedirdim. Yulaf ezmesi, çoğu otelin açık büfesinde pişmiş olarak da yer almakta, buna cam rendeyle hazırladığınız meyve püresi ilave ederek bebeğinize yedirebilirsiniz. Eğer pişmiş olarak yoksa kahvaltılık gevrek bölümünde muhakkak bulunan yulaf ezmesini, üzerine sıcak su ekleyip beklemek suretiyle çabucak pişmiş hale getirebilirsiniz. Hazır açık büfeye geçiş yapmışken, eğer otelde kahvaltınız varsa ve bebeğiniz bulamaç yiyorsa kahvaltı karışımına zaten istediğinizi ilave edebilirsiniz. Mesela bizim Mersin’deki otelde çok güzel bir kahvaltımız vardı ve Mert’in karışımına bir sürü güzel şey kattım ama Mert hiç yemedi, onun yerine babasının omletinden yedi. O zaman anladım ki beyefendi artık bulamaç yemek istemiyor, o günden sonra zaten ara ara tattırdığımız normal kahvaltılıklara geçiş yaptık. Normal kahvaltıda zaten evde ne veriyorsanız, açık büfelerde çok daha fazla seçenek bulunmakta. Yumurtayı omlet şeklinde yaptırabilirsiniz, dilediğiniz dakikada haşlanmış yumurta alırsınız ya da sahanda göz göz kırdırabilirsiniz. Hatta nasıl olsa parasını ödediniz,  hepsinden alın gitsin artık kuzucuk hangisini severse ondan yer😆. Yalnız omlet yaptırırken dikkat edin daha önce kırılmış yumurta karışımından döküyorlar ve ne olduğu belirsiz bir sıvı yağ kullanıyorlar. Siz, bebek için olduğunu söyleyip, yeni yumurta kırılmasını rica edin ve sıvı yağ yerine büfeden aldığınız tereyağ ile yapılmasını isteyin. Diğer kahvaltılıklardan bahsetmek gerekirse az tuzlu peynir ve zeytinler genellikle büfelerde bulunmakta. Bebeğinizin ayına uygunsa börek çeşitlerinden verebilirsiniz. Mesela Mert, ıspanaklı böreği çok seviyor. Bazen yiyebilecekleri güzel kekler çıkıyor, eğer sevdiyse ara öğün için de çantanıza atabilirsiniz. Bazen büfede olmayan ürünleri de bebek için olduğunu söyleyince mutfaktan getiriyorlar. Bizim gittiğimiz bebek dostu otelin büfesinde kuru incir, kuru kayısı yoktu ama biz Mert’e kabız olduğu için yediriyorduk (yedirmeye çalışıyorduk😊), rica ettik bir sürü getirdiler.

Öğle/Akşam Yemeği:
Gelelim ana yemeğe; ben Mert’e 9 aylıktan sonra akşam yemeğine başladım. Öncesinde kahvaltı, öğle yemeği, ikindi ara öğünü ve meme şeklinde besliyordum. İstanbul ve Mersin seyahatlerimizde öğle yemeğimiz yoktu; bu nedenle bu öğünde kavanoz mamaları kullandım. En çok kullandıklarım Aptamil organik yeşil fasulye domates ve Hipp karışık sebze püresiydi. Henüz küçük olduğu için dışarıda ona uygun bir şey bulamayacağımı düşünerek böyle yaptım. Tekirdağ’da ise Mert artık her şeyi yiyebilir hale geldiği için kavanoz maması almadım yanıma; biz ne yiyorsak onu yedi; balık, köfte, mercimek çorbası, sebze çorbası ile öğünleri kurtardık. Gelelim bebek dostu otelde bebeğe ne yedirilir konusuna; ilk defa bebek sahibi olan aileler doğal olarak daha önceki tatillerinde otellerin çocuk büfesinde neler olur hiç dikkat etmiyor. Ben size bizimkinde neler vardı anlatayım; genelde her öğle ve akşam yemeğinde fiks olarak şehriyeli sebze çorbası ve kendi haşlanma suları içinde haşlanmış patates, havuç, kabak, tavuk ve dana eti vardı. Sadece birkaç kere brokoliye ve balığa rastladım. Bunları çekebileceğiniz 2 adet blender vardı ve daima temiz tutuluyordu. Mikrodalga fırın vardı. Bunun dışında daha büyük çocukların yediği spagetti, sosis, patates kızartması, kroket şeklinde yemekler vardı. Bizim otelde kavanoz mamaları yoktu, bazı otellerde varmış. Bebek dostluğu bundan ibaret yani. Bir de kırılmayan cici tabaklar var😊. Peki ben neler yedirdim. İlk günler bebek büfesindeki sebze ve dana etinden püreler yaptım, malum nedenlerden tavuk hiç almadım. Sonra baktım bu büfedekiler her öğün aynı, tabii her gün de aynı şey yenmez, bizim büfeye geçiş yaptım. Balık, köfte, pirinç pilavı ve tabii ki yoğurt favorilerim oldu. Mert ilk defa balığı ve makarnayı burada yedi. Önce kendim tadına bakarak, yiyebileceği şeyleri doldurdum tabağına. Bizim büfedeki çorbalar da güzel bir seçenek ama genelde çok sulu oluyor, yedirmesi zor oluyor, bu çorbaların kıvamını ve besleyiciliğini bebek büfesindeki et ve sebzelerle blenderda çekerek artırabilirsiniz. Diğer bir alternatif zeytinyağlılar; mevsiminde olan zeytinyağlıları blenderda çekerek veya ezerek verebilirsiniz (ör: yaz için zeytinyağlı taze fasulye). Patates püresi de güzel bir seçenek ben Mert’in kabızlığı nedeniyle hiç veremedim ama genelde hep açık büfelerde bulunur. Eğer otelinizde bebek büfesi yoksa diyet büfeleri de bence aynı işi görür hiç telaş etmeyin. Yine de endişeniz varsa yanınıza kavanoz maması alıverin.

Ara Öğün:
Ben ilk seyahatlerimizde ara öğünde, meyve püresi olan kavanoz mamalarından kullandım, yanımda getirdiğim veya kahvaltılardan aldığım meyveleri file içinde veya daha büyüdüğünde keserek  verdim. Kendi yaptığım bisküvilerden aldım yanıma, bazen bunlardan yedi. Akşam yemeğine başlayınca ara öğün vereceğim diye kasmadım zaten, yanımda uygun bir şeyler varsa verdim. Mesela Kıbrıs’taki otelin kahvaltısında çok güzel havuçlu kekleri vardı, Mert çok sevince yanıma alıp ikindide verdim. Eğer ara öğünü önemsiyorsanız en iyisi kahvaltı veya öğle yemeğinden yoğurt, meyve, kek, kurabiye vs. temin etmek. Meyveleri püre halinde veriyorsanız yanınızda bir cam rende götürmeniz faydalı olur. Tabii blenderda da çekebilirsiniz hatta meyveli yoğurt, smoothie vs de hazırlayabilirsiniz. Ara öğün için kuru meyveler de güzel bir seçenek.

Yolculuk:
Bebekle yolculuk gerçekten çok zor, özellikle hareketli bebeklerle😓. Ama arabada bir şeyler yiyebilir hale geldikten sonra biraz daha kolaylaştı sanki. Hiç olmazsa arıza çıkarmadan biraz daha oyalanabiliyor. Peki arabada yiyeceği atıştırmalık ne verilebilir. Öncelikle dökülmeyen, saçılmayan bir şey olmasına dikkat edin. Yukarıda bahsettiğim gibi yoğurt, meyve suyu gibi içecek bir şey verecekseniz pipetle verin. Kuru meyveler iyi bir alternatif. Dut kurusu bizimkinin favorisi, bu aralar hep yanımda taşıyorum. Kuru üzüm sevmedi, anasına çekmiş😊. Biraz yapış yapış olur ama kuru kayısı, incir de verilebilir. Yaş meyvelerden ise bir yolculukta üzümü keserek verdiğimi ve bu şekilde baya oyalandığını hatırlıyorum. Eğer yemeye alışkınsa ayıklanmış nar, bu mevsimde uygun olabilir. Yolculukların olmazsa olmazı da bisküvi tabii ki. Evde yaptığımdan da alıyorum, Hipp’in organik bisküvisinden de. Ama itiraf edeyim ki benim yaptıklarım Hipp’inkiler gibi ağızda erimiyor. Bu nedenle Hipp’inkileri daha kolay yiyor ve daha çok seviyor. Üstelik bunlar hemen ağızda eridiği için pek dökülmüyor da. Ama içinde şeker olduğu için bunu sadece arabada, pusette oyalamak için veriyorum. Arabada çok arıza çıkardığı, hiçbir şekilde susturamadığım durumlar için de bir joker taşıyorum yanımda; kornet külah😎 Bir kere Mado’da garson vermişti, bizimki çıldırdı. Niğde-Ankara arası Aksaray’da bir Mado var, molada 2 külah alıyorum. Arızaya bağlarsa veriyorum. Biliyorum şekerli ama arabada katılarak ağlaması kadar kötü değildir diye düşünüyorum😌.
Eveet benim söyleyeceklerim aşağı yukarı bundan ibaret. Size tavsiyem, bebeğim ne yiyecek diye tatilinizden geri kalmayın. Rahat olun muhakkak açık büfede bebeğinize yedirebilecek bir şeyler bulursunuz. Hem bebekler tatilde evdekinden daha iyi yiyorlar, en azından bizim öyle oldu. Normalde iştahsız bir bebek olan Mert, tatilde şaşırtıcı bir şekilde hep çok güzel yedi. Acaba bizim yaptığımız yemekleri mi beğenmiyor😆. Üstelik bence tatilin en güzel tarafı, yemeklerini hazırlamak ve daha da önemlisi döküp saçtıklarını toplamak zorunda olmamamız😉.

İyi tatiller…

15 Ocak 2017 Pazar

Eyvah bebeğim kusuyor!

Hamileliğim sırasında bebek alışverişi yaparken yenidoğan setlerinde neden önlük bulunduğunu anlayamamıştım. Bebek emerken önlüğe neden ihtiyaç vardı ki? Herhalde biberonla beslenen bebekler için koyuyorlar, belki biberonla verirken mama akıyordur gibi düşünceler aklıma gelmişti. Öyle gereksiz gördüm ki hastane çantasına koymadım bile. Ağız bezleri de aynı şekilde; annem mermerşahi kumaş alıp harıl harıl ağız bezi yapıyor ve bunların çok önemli olduğunu söylüyordu. Annem öyle diyorsa bir bildiği vardır diye düşünmekle beraber ne işe yarayacağını anlamamıştım. Bu arada aldığımız bazı tulum takımlarında bulunan fularları da bandana sanıyordum. Amma velakin önemlerini kavrayamadığım bu önlükler, fularlar, ağız bezleri doğumdan sonra yaklaşık 9 ay boyunca en yakın arkadaşlarım oldu çünkü Mert doğduğu ilk günden itibaren kustu, kustu ve kustu…

Emdikten hemen sonra gaz çıkarırken direkt emdiği sütü kusuyor, emdikten bir süre sonra ise sütün mide asidi ile karşılaşmasına bağlı olarak peynir (süt kesiği) gibi kusuyordu. Sorun fizyolojik reflüydü; yani yemek borusu ile mide arasındaki kapakçık mekanizmasının henüz tam gelişmemesi.  Doktorumuz daha ilk kontrolde en çok 4. Ayda kusacağını, 6-9. Aylar arasında kusmasının biteceğini, ilaç tedavisine gerek olmadığını söyledi ve her kontrolde bunları tekrarladı. Aynen dediği gibi oldu 4-5 ay civarı kusması çok arttı ve üstelik buna salya da eklendi, 6 aydan sonra ek gıdaya geçince katı gıdaları da kusmaya başlamasıyla kusmuklar harika lekeler bırakır hale geldi, tam artık geçmeyecek derken giderek azaldı, azaldı ve 9. Ay civarı bir baktık ki artık kusmaz olmuş. Yani sabrın sonu selamet. Bebekte fizyolojik reflü olması, annelik iş yükünü bir tık daha artıran bir durum ama Allah başka dert vermesin, bu bir hastalık bile değil ve zamanla kendiliğinden geçiyor.
Sabretmek dışında kusmayı azaltmak için yapılabilecek diğer şeyler ise;
  •    Yatağının baş kısmını yükseltmek; bunun için reflü yatakları var ama ben almadım, döşeğin altına battaniye vs koyarak yükselttik.
  •     Beslendikten sonra hemen yatırmamak bir süre dik pozisyonda tutmak. Özellikle altını zorunlu haller dışında beslenmeden önce değiştirmelisiniz çünkü bacakları karına doğru ittiğinizde mideleri doluysa garanti kusuyorlar
  •     Beslendikten sonra hoppidi hoppidi zıplatmamak.
  •     Sık sık, az az beslemek. Bu, yenidoğan döneminde pek mümkün değil gibi ama ben 3. Ay civarı bir çocuk cerrahı arkadaşımın önerisiyle bunu yapmaya başladım. Daha önce her beslenme vaktinde iki memeyi de emzirirken, daha sık besleyip her seferde tek memeyi emzirmeye başladım. Bu şekilde beslenme sonrası kustuğu miktar, biraz azaldı gibi, en azından ben, sütümün daha az ziyan olduğunu hissettim.

Bu 9 ay boyunca Mert her yere kustu; kendi üstüne, bizim üstümüze, yatağına, yerlere, kanapelere, oyuncaklarına, gelen misafirlerin üstüne. O kadar çok kusuyordu ki bazen fark etmiyorduk bile, bazen de kucağımızda yürürken bir ‘çap’ sesi duyuyorduk, bir bakıyorduk ki yere kusmuş. Uykusunda kusar da aspire eder korkusuyla ben Mert’i hep yan yatırdım. Ama yine de ilk haftalarda sık sık uyanıp kustu mu diye kontrol ediyordum. Her kustuğunda çarşafını değiştirmemek için yatağın baş kısmında, çarşafın üstüne pamuklu bezler seriyor, ıslandığında bunları değiştiriyorduk.

Gelelim önlük mevzuuna; ilk zamanlar yenidoğan setlerindeki önlükleri kullandık ama arkası çıt çıtlı olan önlükler, biraz boynuna bol kaldığı için yaka kısmı yine açıkta kalıp ıslanıyordu. Bir ara annemin yaptığı mermerşahi ağız bezlerini yakasına sıkıştırdık ama bunlar da ince olduğu için hemen sırılsıklam oluyordu. Bunun üzerine annem eski tip klasik mendiller çıkardı, bunları yakasına sıkıştırdık bir süre, bunlar daha kalıncaydı ama biraz küçük kalıyordu. Büyüdükçe emdiği ve kustuğu miktar arttıkça daha büyük ağız bezleri kullanma ihtiyacı doğdu ve bu noktada Mycey’nin müslin ağız bezleri resmen hayat kurtardı. 6’lı satılan bu kare şeklindeki bezleri, biz annemin fikriyle üçgen şeklinde katlayıp, fular gibi boynuna bağladık, kıyafetlerini kusmuklardan en iyi bu şekilde koruyabildik.
mycey ağız bezleri

Bu çok amaçlı bezlerin en önemli avantajlarından biri, yıkanınca çok çabuk kuruması. Malum önlükler daha kalın oluyor ve daha geç kuruyor. Kusan bir bebeğiniz varsa yıka, kurut, tekrar kullan devir daimini sıkça yaptığınız için çabuk kuruması çok önemli. Ben de bu bezlerden 3 paket vardı ama inanır mısınız yine de bazen temiz ve kuru bez kalmıyordu. Ben bu bezleri gün içinde lavabo kenarında biriktirip Mert uyuyunca elde beyaz sabunla yıkıyordum, bazen o kadar bez birikiyordu ki ben yıkamayı bitirmeden uyanıveriyordu. Akşama doğru birikenleri de günün kirlenen kıyafetleriyle beraber Mert uyuyunca makinede kısa programda yıkıyordum. Çamaşır makinesi her gün istisnasız çalışıyordu. Her ne kadar kıyafetlerini korumaya çalışsak da bazen tam giydirirken kusuyordu, bazen önlüğü takmak üzereyken kusuyordu, bazen fışkırtarak kusup önlüğü aşıyor, alt pijamasını bile ıslatıyordu. Öyle her ufak tefek kusmukta üstünü değiştirirsem akşama kadar giyecek temiz bir giysisi kalmayacağı için, kusmuklu giysinin altına yine mycey’nin ağız bezlerinden yerleştirmek suretiyle iç zıbınını ıslanmaktan koruyordum. Bu şekilde kıyafet değişimini günde 3-4 ile sınırlamaya çalışıyordum. O dönemde evde giydiği kıyafetleri kusmuklardan ve her gün yıkanmaktan yüzüne bakılmaz bir hal aldıkları için çoğunu sonradan temizlik bezi yaptım. Aynı durum kendi kıyafetlerim için de geçerli; doğumdan sonra emzirmek kolay olsun diye annem, evde giymem için 2 tane kareli oduncu gömleği vermişti; biri siyah, biri mavi. Abartmıyorum ilk 5-6 ay evde sadece bu 2 gömleği giydim, bu gömlekleri günde kaç kez ıslak mendille silmek zorunda kalıyordum Allah bilir. Birinin üzerindeki kusmuklar, silme seviyesini geçip yıkanma seviyesine gelince diğerine geçiyordum. Renkleri itibariyle kusmuk lekeleri belli olmuyordu. Ama yaz gelince mecbur tişörte geçtim. Kusmalar bitince de daha önce kendime söz verdiğim gibi bu iki gömleği çöpe attım.

Kusma işi en çok dışarı çıkarken veya misafir geldiğinde zorluyor, tam giyinip hazırlanıyorsunuz hoop baştan üst değiş, hatta bazen ikinizin birden değişmesi de gerekiyor ki o, en gıcığı. Bir keresinde tam bebek görmeye gelen arkadaşlarım kapıyı çaldığı anda kusup ikimizin de üstünü berbat etmişti. Çantaya yedek kıyafetler, ağız bezleri, fularlar, önlükler koy derken evden çıkmak bayağı vaktimizi alırdı. Bazen dışarıda o kadar kusardı ki keşke kendime de yedek kıyafet alsaydım diye düşündüğüm olurdu. Bir de çok kustuğunu görenlerin ‘Niye bu kadar çok kusuyor?’ diye darlamaları da cabası. Bu arada daha çok eskilerin söylediği ‘kusan bebek iyidir’ diye bir laf da var ama ben nesi iyiymiş anlamadım valla.

Mert yaklaşık 40 günlükken yılbaşı için Noel Baba tulumu almıştım ona, fotoğraf çektirelim diye giydirdim ama fotoğraf çektirdiğimiz kısa süre içerisinde sayısız kez kustu tuluma. Hatta aşağıdaki fotoğrafta tam kusarken görülüyor😄 Bu temsili fotoğraf, kanımca kusmuklu günlerimizi çok güzel özetlemekte😊

bebeklerde kusma

23 Aralık 2016 Cuma

Evde kefir mayalama

Annelik insana neler yaptırıyor; birkaç sene öncesine kadar ne olduğunu bile bilmediğim kefiri şimdi evde yapar hale geldim, üstelik bir de nasıl yapılacağını anlatıyorum😃 Bizim çocukluğumuz her şeyin hazırının, paketlenmiş olanının makbul sayıldığı, ev yapımının hor görüldüğü bir döneme denk geldi. Öyle ki annesi yoğun çalışan, büyükşehirde yaşayan bir çocuk olarak ben, yoğurdun evde yapılabildiğini çok sonra öğrenmiştim. Paketlenmiş gıdalardaki renklendirici, koruyucu, mısır şurubu vb. maddelerden bihaber olduğumuz bu dönemde bolca tükettiğimiz paketlenmiş abur cuburların tek zararının sivilce çıkarmak olduğunu sanardık. Günümüzde ise her şey tam tersine dönmüş durumda; paketlenmiş gıdalar tu kaka konumunda olup özellikle çocuklarımız için her şeyin doğalının, ev yapımının, organiğinin peşinde koşmaktayız. Çocuk sahibi olmadan önce böyle ev yapımı, organik takıntım hiç yoktu. Ama şu an Mert için evde yoğurt (zaten evde yoğurt mayalamayanı dövüyorlar artık 😱), lor peyniri, kefir ve ekmek yapıyorum. Babaannemiz de tereyağını kendisi çıkarıyor. Bir de bir inek alıp balkona koysak tam olacak herhalde😄
Gelelim kefir meselesine; kefir, Kafkasya kökenli fermente bir süt ürünü olup probiyotik bakteriler içeren karnabahar görünümlü kefir taneleri ile mayalanmaktadır. Kefirin faydalarını, ihtiva ettiği probiyotikler sağlamaktadır. Peki probiyotik nedir? Sabah programları sayesinde sağır sultanın bile duyduğu üzere; probiyotikler kabaca, bağırsak florasında yaşayan faydalı mikroorganizmalar olup, bağırsak florasının dengesinin, bu mikroorganizmalar yönünde olması, özellikle sindirim ve bağışıklık sistemimizin iyi çalışması için gereklidir. Aşırı antibiyotik kullanımı gibi durumlarda bu faydalı bakterilerin ölüp dengenin, zararlı mikroorganizmalar yönüne kayması, antibiyotik ishallerine yol açabilmektedir. Probiyotik gıdalar da bu faydalı mikroorganizmaları içeren gıdalar olup kefir, bu gıdaların başında gelmektedir. Probiyotikler bu ara çok gündemde; sezeryanla doğum nedeniyle annenin vajinasındaki kıymetli probiyotikleri alamayan bebeklerin otoimmün hastalıklara, allerjik hastalıklara daha yatkın olduğunu söyleyen yayınlar mevcut. Bunun kısmen önüne geçmek için 'vaginal seeding' diye geçen bir uygulama öne sürülmüş. Özellikle ABD'de yaygın olan bu uygulamada, bebek sezeryanla doğumdan hemen sonra, annenin vajinasında bekletilip vajina florasında bulunan mikroorganizmaları emmiş gazlı bezle sıvanıyor. Yalnız bu uygulamanın sonuçları ile henüz yeterli çalışma yok bu nedenle rutin uygulanmıyor.


Kefirin ekşi ayran gibi bir tadı var. Ben ilk defa hamileyken içtim ve hiç sevmedim. Aslında bütün süt ürünleri ile aram iyidir ama kefir, damak tadıma uymadı. Mert, pipetle içtiği yoğurda bayılıyor. Babaannesinin mayaladığı kefiri, ilk defa pipetle verdiğimde bir fırt çekti, beğenmedi, bir daha içmedi. Ben de ısrarcı olmadım ve bir daha denemedim. Taa ki Mert'in ek gıdaya başlayınca ara ara peydah olan kabızlığı, kronik bir hal alıncaya kadar. Belki bir faydası olur diye tekrar denemeye karar verdim. Ama bu sefer bir doktor annenin önerisiyle içebilmesi için yoğurduna karıştırdım. Üstüne biraz da zeytinyağı ilave edip pipetle vermeye başladım. Zeytinyağını, hem kabızlık için hem de kefirin ekşi tadını baskılasın diye ekliyorum. Bu şekilde içebiliyor üstelik eklediğim kefir miktarını da giderek arttırdım. Hatta tek başına kefir verdiğim bile oldu, içiyor ama bir yoğurt değil yani😊 Bu nedenle daha fazla içsin diye yoğurtla vermeye devam ediyorum. Bu arada kefirle hazırlanan meyveli smoothie tarzı tarifleri de denedim ama tahmin ettiğim gibi içmedi. Çünkü Mert karışık şeyleri pek sevmiyor mesela hiç meyveli yoğurt yemedi; meyveyi ve yoğurdu hep ayrı ayrı yemeyi tercih etti.
Biz geçelim kefir yapımına; ilk adımımız iyi bir kefir mayası temin etmek. Benim kullandığım maya, babaannemizden; o da bir akrabasından almış, Rusya'dan gelen bir mayaymış. Şimdiye kadar tutmadığı hiç olmadı.
                                               kefir mayası

Ama bu canlı mayaların güvenilir olmadığını, içerdiği probiyotik miktarının bilinemeyeceği, zararlı bakter üreyebileceğini söyleyenler de var. Kültür ortamında üretilen kefir mayalarının, probiyotik içeriği daha garanti gibi; endanem ve bizim markaları, önerilen kefir mayaları arasında, büyük marketlerde varmış. Bunun dışında facebookta kefir mayalarını paylaşan kefir kardeşliği diye bir kapalı grup da var.
Mayamızı da temin ettikten sonra sıra geldi mayalama işine; 
Kefir mayalamak, komplike bir işlem izlenimi verse de aslında yoğurt mayalamaktan çok daha kolay. Bir kere sütün sıcaklığı, çok önemli değil  mayalama için yaklaşık 25 derece gibi bir oda sıcaklığında olması yeterli. Ben pastörize günlük süt kullanıyorum ve buzdolabından çıkarıp bir cam kavanoza koyarak oda sıcaklığına gelmesini bekliyorum. Eğer çiğ süt kullanıyorsanız mutlaka önce en az 10 dk kadar kaynatın. Bu sıralar sütü kaynatmayın, besin değeri düşer geyikleri dönüyor. Ama işin ucunda brusella olmak varken sütün besin değerinin düşmesi, bana çok daha önemsiz görünüyor (Çiğ sütün yeterince veya hiç kaynatılmadan bolca tüketildiği küçük şehir ve köylerimizde brusellanın halen oldukça yaygın olduğunu belirtmek isterim).
Evet sütümüz oda sıcaklığına gelince kefir mayasını, metal olmayan bir kaşıkla (ben tahta kaşık kullanıyorum) sütün olduğu kavanoza ekleyip hafifçe karıştırıyoruz. Kefir mayasına metal değmemesi gerekiyor. Bu, kefir mayalamanın en önemli hususlarından biri.

                            canlı kefir mayası

Sonra kavanozun ağzına hava alabilmesi için kapağı yerine bir havlu kağıt örtüp lastikle tutturuyoruz. Kavanozu ışık görmeyen bir dolaba kaldırıyoruz.

                     kefir mayalamak


Yoğurt mayalamadaki gibi üstünü sarmamıza falan gerek yok. 24 saat sonra kefir hazır oluyor. Mayalanmanın tamamlandığını, fotoğrafta görüldüğü gibi kefir tanelerinin yüzeye çıkmasından anlayabilirsiniz. 

                              kefir mayalamak
Eğer unutup 24 saatten fazla tuttuysanız da sıkıntı yok sadece tadı daha ekşi oluyor. Kefirin ayranla yoğurt arası bir kıvamı var, boza kıvamı diyebiliriz. Kavanozu açtıktan sonra plastik bir süzgeçten süzüyoruz, kefirimiz artık içime hazır.

           kefirkefirin kıvamı

Süzgeçte kalan kefir mayalarını ise içme suyuyla yıkıyoruz ve küçük bir cam kavanoza alıyoruz.



                 kefir mayası

Kefir mayalarını, bazıları üzerini geçecek kadar süt, bazıları da içme suyu koyarak buzdolabında saklıyormuş. Ben kayınvalidemden öğrendiğimi yapıyorum; üzerini geçecek kadar içme suyu koyup yarım saat kadar beklettikten sonra tekrar süzüp aynı cam kavanoza alıyorum, su veya süt ilave etmeden buzdolabında saklıyorum.

canlı kefir mayası
Bu yöntemle şimdiye kadar kefirimin tutmadığı hiç olmadı ve mayam hep çoğaldı. Eğer bitince tekrar kefir yapacaksam buzdolabında saklıyorum ama seyahate falan çıkıp bir süre yapmayacaksam derin dondurucuya alıyorum.
Kefir mayalarımız, her mayalamadan sonra biraz çoğalıyor, yeterince çoğalınca bölüp bir yakınınıza verebilirsiniz ya da derin dondurucuda saklayabilirsiniz.
 İşte kefir mayalamak, bu kadar basit. Umarım faydalı bir yazı olmuştur. Bol probiyotikli günler😉

13 Aralık 2016 Salı

1 yaş doğum günü kurabiyesi tarifi

Merhabalar,

Geçtiğimiz günlerde Mert'in 1. doğum gününü kutladık. Mert doğduğundan beri yaptığımız ilk kutlama olması ve de aynı zamanda kendi doğum günüm de olması nedeniyle biraz özendim. Bu nedenle doğum günü kurabiyelerini de kendim yapmak istedim. Aslında kek, kurabiye türü şeyler sık yapıyorum ama şeker hamuruyla hiç uğraşmamıştım. Mert'in doğumu için de kendim yapmaya niyetlenmiş ama beğendiğim denizci temalarının ilk deneme için zor olacağını düşünerek pepircookiecake'e yaptırmıştım, hepimiz çok beğenmiştik.

denizci temalı kurabiye
'Hoşgeldin Mert' kurabiyeleri

Ama doğum günü için kendim yapmaya kesin karar verince internette görsellere baktım ve kafamda yapması daha basit olan 1 şeklinde kurabiyeler tasarladım. Şimdi tarife geçelim;

 Kurabiye yapımı için gerekli malzemeler:
  •          200 gr oda sıcaklığında yumuşamış tereyağı
  •       1 yumurta
  •          1 su bardağı pudra şekeri
  •          1 su bardağı mısır nişastası
  •          1 paket vanilya
  •          3-3,5 su bardağı un
  •          Tarçın (limon kabuğu da kullanılabilirmiş)
 Margarinli tarifler de var ama ben risk almamak için tereyağ ile yaptım. Bir sıkıntı olmasın diye bir süre önce tarifi denedim, test ettik, onayladık 😋 

Gelelim şeker hamuruyla süsleme için gerekli malzemelere:
  •        Mavi, sarı, beyaz, yeşil renk şeker hamuru kullandım
  •        1 şeklinde metal kurabiye kalıbı
  •        Vosvos araba şeklinde 3 boy basmalı kopat kalıplar
  •        Martı şeklinde 3 boy basmalı kopat kalıplar
  •        Kurabiye kaşesi (Alırken harflerin boyutuna dikkat edin, benim aldığımın harfleri büyükmüş 'MERT 1 YAŞINDA' yazacaktım, sığmadı sadece 'MERT' yazabildim)
  •         Fırça
  •         Nişasta
  •         Ballı su
  •         Su
Ben şeker hamurunu açmak için özel bir merdane almadım, normal oklava ile açtım. Elim alışık olmamasına rağmen gayet kolay açıldı.
Pastacılık malzemeleri İstanbul'da Eminönü'nde satılıyormuş. Ancak Ankara'da satılan belli bir yer yok varsa da ben bilmiyorum, bu nedenle oradan buradan toplama şeklinde temin edebildim. Aslında internetten de alabilirdim, özellikle barmar'ı tavsiye ediyorlar. Ama ben görerek almak istedim, Mert doğmadan önce annemle hediyelikler için Kızılay'da İzmir Caddesindeki Erdoğan Düğme ve Şık düğmeye gittiğimizde pastacılık malzemeleri olduğunu görmüştüm. Doğumdan sonra ilk defa Kızılay'a gittim, şeker hamurlarının 3 tanesini, vosvos şeklinde kalıpları, kurabiye kaşesini ve kurabiye jelatinlerini oradan aldım. Ancak aldığım kurabiye jelatinlerinin üstünde 50 adet 2,5 tl yazıyordu, kurabiyeleri paketlerken içinde sadece 30 tane olduğunu farkettim, tekrar Kızılay'a gitmek için vakit olmayınca kurabiyelerimin bir kısmı çıplak kaldı maalesef. 1 şeklinde kalıp ise 2 dükkanda da kalmamıştı, Moda Çarşısında küçük bir dükkandan aldım. Bu arada fiyatlar internetten daha pahalı. Görmüşsünüzdür büyük marketlere de bazen pastacılık malzemeleri geliyor. Mesela tonu çok hoşuma giden yeşil şeker hamurunu migrostan aldım, martı şeklinde kopat kalıbı da birkaç ay önce Makromarkette rastladığım pastacılık malzemeleri standından bulmuştum. Geçenlerde de English Home'da bir sürü pastacılık malzemeleri gördüm ama benim aradığım tarzda bir şey yoktu.

Yapılışı:

Öncelikle tereyağı ve pudra şekerini mikserle çırpıp krema kıvamı aldırıyoruz. Sonra yumurtayı ekleyip çırpmaya devam ediyoruz. Mısır nişastası ve unu eleyerek kullanıyoruz. Mısır nişastası, vanilya ve tarçını ekleyip tekrar çırptıktan sonra eller devreye giriyor ve yavaş yavaş elediğimiz unu ilave ederek yoğuruyoruz. Yumuşak ama ele yapışmayan bir kıvam alana kadar un ekliyoruz. Unu bir seferde ilave etmeyin, aldığı miktar değişebiliyor. Hamurumuz kıvamını bulunca bir streç filme sarıp buzdolabına atıyoruz. En az 1 saat buzdolabında bekletiyoruz, aklınızda bulunsun dolapta daha uzun süre bekletince, kurabiyeleri kalıpla kestikten sonra bozulmadan tepsiye taşımak daha kolay oluyor. Hamuru buzdolabından çıkarınca oklava ya da merdane ile yaklaşık 1 cm kalınlığında açıp, kalıp ile kesiyoruz. Bu tariften  7x4 cm boyutunda 1 şeklinde kalıpla yaklaşık 50 adet kurabiye çıkıyor. Eğer kurabiyelerinizi çubuklu yapmak isterseniz bu aşamada çubukları, kurabiyelerinizin alt kısımlarına yerleştirebilirsiniz.

1 Aralık 2016 Perşembe

Emzirmenin Sevimsiz Yönleri

Eyyy herhangi bir sebeple emziremeyen anne, sanıyor musun ki emziren anneler için her şey güllük gülistanlık; mama hazırlama, sıcaklığını ayarlama, biberon sterilizasyonu derdi yok; aç memeyi sustur bebeyi üstelik bedava. Ama kazın ayağı öyle değil maalesef; eğer böyle düşünüyorsan bu yazıyı bir oku da yüreğine su serpilsin, emzirmek de ne zor işmiş dersin o vakit. Eğer bu yazıyı bir emziren veya emzirmiş anne olarak okuyorsan aşağıda yazacaklarıma ‘He valla doğru söylemiş’ dersin umarım; çünkü demiyorsan ve böyle düşünen sadece bensem, korkarım ki bende bir sıkıntı var;
  •  Şimdiii bence en önemli konu özgürlük mevzusu. Emzirmek bence bir nevi hamilelik volume 2 gibi bir durum. Hamilelikte bebek senin plasentandan besleniyor, emzirirken de memenden besleniyor. Her iki durumda da bebek beslenmek için sana bağımlı. Bu nedenle kafana göre takılman pek mümkün değil. İster anneni getir, ister kayınvalideni getir ister en ala bakıcıyı tut hatta istersen hepsini birden yap, fark etmez sonuçta bebeği emzirecek olan, annesi olarak sensin. Tabii Muhteşem Yüzyıl’da gördüğümüz gibi kendine bir süt anne falan tutmadıysan :)). Bu da özellikle sık sık emdiği ilk zamanlarda bebeğin yanından uzun süreli ayrılmanı engelleyen bir durum.
    emzirmek
    Hadi ayrılmayayım ama bari evde biraz kendime vakit ayırayım dedin, anne, bakıcı vs ayarladın tam keyfine bakacaksın; hoop bebeği kucağında buluverirsin, ‘annesi bu acıktı galiba’. Şimdi mama veriyor olsan ‘Doyur o zaman’ dersin ama emzirirken napıcan. Ne var sütümü sağıp, biberonla verdiririm diyenleri duyar gibiyim. Evet süt sağma işi, emziren annenin özgürlük problemine büyük bir çözüm gibi gelse de emin olun o iş de kolay değil. Tabii eğer anne işe başlayacaksa, süt sağmak zorunda yapacak başka bir şey yok. Ama bir zorunluluk yokken arada emzirmek yerine süt sağıp vermek, dışarıdan kolay görünse de aslında her annenin tercih etmeyeceği bir durum. Mesela benim gibi yenidoğan döneminde emzirme problemi yaşayıp biberondan zor kurtulan anneler, meme grevine maruz kalan anneler, bebeğim biberona alışır memeyi bırakır korkusu yaşayan anneler. Açıkçası ben emzirmek için o kadar uğraşıp sonunda pompadan kurtulduktan sonra bir daha bu olaylara hiç girmek istemedim, paşa paşa emzirdim. Derken 4,5 ay civarı yarım gün işe başlamam gerekti. Daha önceki pompa döneminden dolapta sütlerim vardı. Ben yokken bir kere verilmesi gerekiyordu. Bu arada Mert tam olmasa da meme grevi belirtileri göstermeye başlamıştı, bir de biberona alışırsa diye çok korkuyordum. İlk işe gittiğim gün annem vermiş sütü ama bizimki hiç istememiş zor içmiş. Bir tadına bakıyım dedim, baktım öyle böyle kötü değil, bayat balık gibi kokuyor üstelik. Dolaptaki diğerleri de öyle. Anladım ki Tomris’in emzirme notlarında yazan sütteki lipaz enziminin yağları parçalamasıyla ilgili durum var benim sütümde. Kıyamadım bebişe o sütü vermeye zaten hiç içimden gelmiyordu. Ben de ev işe çok yakın olduğu için bir sefer eve git gel yapmaya başladım. Bu şekilde pompadan kurtulmuş oldum. Pompa işi gerçekten çok sıkıcı, hem uzun sürüyor hem pompa bebek kadar çekemiyor, özellikle de yağlı olan son süt genelde memede kalıyor. Üstelik bende olduğu gibi sütün tadı bozulabiliyor. Ayrıca pompa, biberon temizliği sterilizasyonu, sütü poşetlemesi, saklaması da eklenince bence emzirmek daha kolay. Tabii farklı düşünen olabilir. Bu arada nasıl olsa evde sağılmış sütüm var rahatça gezeyim diye dışarı mı çıktınız; en geç 3-4 saatin sonunda sütle dolup patlamak üzere olan bomba halini alan memeleriniz; size evde bir bebeğiniz olduğunu hatırlatacaktır. Tabii yanınızda pompayla gezmiyorsanız.
  •  Dışarı çıkmaktan bahsetmişken, bir de bebekle dışarı çıkmak konusunu inceleyelim. Bebekle gezmek, emzirsen de zor mama versen de. Mama verenler için biberon, mama, termos taşıma derdi var. Sanki daha zor gibi görünüyor ama bir de şöyle düşünün; diyelim dışarıda kahvaltıya gittiniz bebek uyuyor kahvaltınızı ediyorsunuz, hooop uyanıverdi mama veriyorsanız masadan hiç ayrılmadan mamanızı hazırlayıp bebeğinizi beslersiniz, hatta eşiniz de besleyebilir siz de kahvaltınıza devam edersiniz. Ama emzirirken öyle mi; herkes kahvaltısına devam ederken siz bebeğinizi alır emzirecek yer ararsınız. Şanslıysanız bebek bakım odası vardır; eğer çok şanslıysanız o oda müsaittir. Ama genelde yoktur varsa da doludur. Özellikle de küçük şehirlerde çok çok nadir bulunur.
    bebek bakım odası
    Bazı yerlerde de aslında personel dinlenme ve namaz kılma amaçlı kullanılan odanın üstüne bebek bakım odası da yazıverirler, siz de ayak kokuları eşliğinde dandik bir sandalye tepesinde emzirirsiniz. Bir keresinde şehirlerarası yolda bir dinlenme tesisinde emzirmek zorunda kalmıştım. Bebek bakım odası yazıyordu ama küçücük odada personellerin kıyafetleri ve bir de sandalye vardı. Eşim de içerideydi, kapıyı kitlemiştik. Bir süre sonra adamın biri kapıya vurmaya başladı, personelmiş içeride kıyafeti, ayakkabısı varmış. Eşim sallamadı, biraz bekle dedi. Ama adam bir süre sonra tekrar ısrarla vurmaya başladı, meğer personellerin dağılma saatiymiş, servis gelmiş bekliyormuş, adam resmen yalvarıyordu, abi noolur bari kıyafetlerimizi ayakkabılarımızı ver diye. Sonuç olarak eşim içerideki kıyafetleri, ayakkabıları dışarı taşımak zorunda kaldı. Abuklukta son nokta yani. Bir de evde azıcık emen oğlanın böyle rahatsız yerlerde uzun uzun emeceği tutmaz mı, kafayı yer insan. Kafe restaurantlardaki diğer bir rahatsız emzirme alanı da depolardır. Buralarda da az emzirmedim, genelde size bir tabure ve soğuk eşlik eder. Tek iyi tarafı yemek yediğiniz yerde kullanılan ürünlerin markalarını öğrenebilmeniz olsa gerek. Şimdi diyeceksiniz emzirme örtüsü diye bir şey var hiç duymadın mı? Örtümü takar bebeğimi emziririm bir yandan da çayımı içerim. Duymam mı duydum elbet ama bu örtü teorikte çok işe yarar gözükse de pratikte çuvallayan bir zımbırtı haberiniz olsun. Çünkü bu bebek denen zat-ı muhteremler, emerken tepelerinde örtü mörtü istemiyorlar. Ben hamileyken bebek mağazalarında tanesi 25 tlye satılanlardan birinin ölçüsünü alıp aynısını anneme diktirmiştim (neden almadın dersen bir top kumaş fiyatına yarım metre kumaşı satmalarına gıcık oldum). Maalesef pek kullanamadım çünkü daha önce bahsettiğim gibi bebeğim zaten memeyi tutmakta zorlanıyordu örtüyle emmesi imkansızdı. Emmekte ustalaştıktan sonra denedim ama artık hareketlendiği için örtüyü tepeleyip açabiliyordu zaten. Yani bu zımbırtıyı kullanmak için ideal dönem bence ilk 4 ay, sonrasında biraz zor. Bu arada klasik emzirme örtülerindeki açılma sorununu çözen bir ürün var. Emzirme pançosu diye geçiyor, internette 70 tlye falan satılıyor. Ama eğer evinizde beli lastikli bir etek varsa hiç böyle bir para vermenize gerek yok. Arkadaşım Emel sağolsun, ben bu taktiği ondan öğrendim. Beli lastikli eteği kafanızdan geçiriyorsunuz, uzunluğunu ayarlayıp gerekirse kısaltıyorsunuz alın size emzirme pançosu. Açılma derdi yok, üstelik lastikli kısmı çekiştirip bebeğe bakmak da kolay. Ama yine de her bebek örtüyle emmek istemeyebiliyor, misal benim bebeğim. Ben sadece birkaç kere kullanabildim mesela uçakta kalkışta ve inişte emzirirken çok işime yaradı ama genelde denemelerim Mert’in örtüyle savaşı ile son buluyor. Yine de belki lazım olur diye çantamda taşıyorum hep. Örtü konusu dışında avm ya da sokakta gezerken emzirmek için en pratik yol mağazaların deneme kabinleri, konu bebek olunca anlayış göstermeyen mağazaya rastlamadım. Ama dikkat edin bazen tam kabinin tepesine klima koyuyorlar. Bu arada özellikle haftasonları avmlerde bebek bakım odaları hep dolu olduğu için ben bazen çaktırmadan alt değiştirme işini de kabinlerde yapıyorum.
  •   Bir diğer sevimsiz durum da özellikle ilk aylarda emzirmenin uzun sürmesi. Evet emzirmek çok güzel bir duygu, bebeğinle çok özel bir bağ kuruyorsun ama ilk günler günün büyük bir  bölümünü emzirerek geçirince dinlenmeye vaktin kalmıyor maalesef. 

    Bir emzirme seansının 1 saat sürdüğünü bilirim ben. Üstelik bazen de aksi gibi tam emzirmeye başlarsın, bebeğin kucağında mesanene yaptığı baskıyla, çişin geliverir, tuta tuta emzircen mecbur, yanındakilere sen devam et ben çişimi yapıp gelcem diyecek halin yok ya. Anneme göre kızları bebek doğurunca ananelerin memelerinden de süt gelmeliymiş. Öyle bir şey olsa süper olurdu gerçekten. Halbuki mama verenler bu konuda rahat, besleme işini herkes yapabilir. Üstelik emzirmek gibi uzun da sürmüyor. Yani anneye dinlenmek için daha çok vakit kalıyor.
  •  Bir diğer konu da kıyafet konusu. Emzirmeye uygun kıyafet giymek gerekiyor. Bu konu özellikle dışarı çıkarken önem arz ediyor. Mesela önden düğmeli veya yakası çok açık değilse elbise giyemezsin, boğazı kapalı uzunca bir kazak veya tunik giyemezsin emzirmek çok zor olur. En ideali gömlek veya önden 3-4 düğmeli bluzlar. Eğer alttan sıyırarak emzireceksen çabuk kırışan kumaşlı bluzlar, tişörtler de seçmemeni öneririm. Bu arada değinmem gereken bir nokta da lohusa geceliği, pijaması mevzusu. Lütfen benim yaptığım hatayı yapmayın önü 3-4 düğmeyle açılan değil tamamen açılan gecelik veya pijamalar alın. Emzirmeye uğraşırken o geceliğin kenardan fırtarak bebeğin ağzına gelmesi gerçekten çok sinir bozucu oluyor. Bu nedenle ben Suwen’den çok özenerek aldığım cici gecelik ve pijama takımlarını, lohusayken kullanamadım. 2. Geceden itibaren uzun bir süre annemin ayarladığı basma pazen pijamaları giymek zorunda kaldım. Emzirme sütyeni denilen çok faydalı icattan da bahsetmeden geçemeyeceğim. Gerçekten büyük kolaylık, bunların bir de atlet formları var, evde genelde onları kullandım. Kışın bu sütyenleri kullanmakta bir sıkıntı yok da yazın bu kalın askılar, bluzların kenarından çok çirkin görünüyor. Şeffaf askılı emzirme sütyeni üretmek, kimsenin aklına gelmemiş herhalde. Ben yazın genelde normal şeffaf askı takılabilen sütyenleri kullandım, sıyırarak veya askıyı çıkararak emzirdim
  • Gelelim yeme-içmeye; emzirirken aynı hamilelikteki gibi istediğini yiyip içemiyorsun, istediğin ilacı kullanamıyorsun. Bir de şöyle bir zihniyet var ki bebekle ilgili her durumu senin yediğin içtiğinden bilirler. Bebeğin gazı mı oldu senin yediğinden (aaa yoksa kimyon koymamış mıydın?), kustu mu o da senin yediğinden, uyuyamadı mı çok mu çay içtin yoksa, o ay az mı kilo aldı e doğru dürüst bir şey yemiyorsun ondan. Bu liste daha uzar gider. Ben olur da uykusu bozulur diye bırakın kahveyi uzun süre çay bile içmedim, yeşil çay çok içerdim 1 senedir ağzıma sürmedim, kahveyi de hala kafeinsiz içiyorum. Bir de alkol durumu var ki tadını bile unuttum. Aslında çok aram yoktur alkolle ama özellikle tatilde plajda, bebeği uyutmuşken bir Pina Colada bir Mojito içmek fena olmazdı. Bizim gibiler için mocktail denilen alkolsüz kokteyller var; çoğu otel alkolsüz mojito yapıyor, nojito veya virgin mojito diyorlar, ama ismi ne kadar havalı olursa olsun sonuçta içtiğinin aslında naneli soda olduğu gerçeğini değiştirmiyor maalesef.
  •  ‘Doğum öncesi alınan kilolar emzirirken kolayca verilir’ bu cümleyi çokça duymuşsunuzdur. Teorikte doğru olabilir çünkü emzirirken kalori yakılıyor ama pratikte hiç ama hiç doğru değil. Çünkü yeni anne, sen emziriyorsun diye yedirdikçe yedirilir. Zaten kafası gidik olan bebeğim doyuyor mu acaba hezeyanlarındaki lohusa, sütüm azalır korkusuyla karşı çıkamaz önüne ne konulursa siler süpürür. Olur da ‘ama kilo veremiyorum’ diye söylenecek olursa ‘daha yeni doğum yaptın zaten emzirirken kalori yakıyorsun’ diye ikna edilir. Bu arada bütün gün emzirmekten spor da yapamaz. Bırakın kilo vermeyi, kilo bile alabilir. Halbuki emzirmeyen annenin kilo vermesinin önünde hiçbir engel yoktur.

4 Kasım 2016 Cuma

Bir lohusanın hatıra defteri-3

3.hafta itibariyle emzirme sorununu büyük oranda halletmiştik ama bu sefer de başka bir sorun peydah oldu. Mert, ememediği günlerin acısını çıkarmak istercesine emmeye hatta neredeyse bütün günü memede geçirmeye başladı. Emzirip gazını çıkartıp beşiğine koyuyordum hoop hemen uyanıyordu, devamlı emmek istiyordu. Özellikle akşamları devamlı memedeydi, sırf uyur belki diye gazını çıkartmadan beşiğine koyduğum bile oluyordu ama çoğunlukla uyanıyordu. Yorgunluktan bitap düşmüş vaziyetteydim. Yatarak emzirmeyi de denedim ama hem ben rahat edemedim hem de Mert’in reflüsü olduğu için bu pozisyonda kusması arttı. ‘Bebek bakım sorunlarına mucize sorunlar’ kitabına bakıyordum, kitapta bebek sık emmek istiyorsa süt yetmiyordur gibi şeyler yazıyordu üstelik devamlı emzirdiğim için memeler de yumuşamıştı. Eyvah sütüm yetmiyor diye paniklemiştim ki emziren anneler facebook grubunda benzer problemlerden bahseden postlar gördüm, adminler bu durumun normal olduğunu yenidoğan döneminde bebeğin devamlı emmek istemesinin sadece açlıkla ilgili olmadığını, memelerin yumuşak olmasının süt yok anlamına gelmediğini söylüyorlardı. Sayelerinde rahatladım ama hala çok yorgun ve uykusuzdum; süt için uyku da lazımdı bu nedenle 1 ay civarı uyutamadığımız bir gece emzik verdim. Ben verdim verdim ama o tam almadı, biraz emip ağzından düşürüyordu, çok küçük ondan herhalde dedik, başka emzikler denedik ama olmadı sonuç emziği tamamen bıraktığı 5. Aya kadar biz emziği o uyuyuna kadar elimizle tuttuk. Annem emzikle uyutmaya çalışıyor ben uyuyordum beceremezse belki uyur diye tekrar emziriyordum derken bir şekilde uyuyordu. Zor uyuyordu ama neyse ki zırt pırt uyanmıyordu. Uyuduktan 4 saat sonra besliyordum, tabii halen uyku halinde emebilir duruma gelmemişti bu nedenle önce altını açıp uyandırıyordum, emzir, gaz çıkar derken 1 saati buluyordu tekrar uyuması.

emzirme karikatur

20 günlük civarında bir gün çok daraldım, doktor kontrolünden sonra dışarıda uyuduğu aklıma geldi eşime dedim bebişle avm’ye gidelim; o uyur ben de biraz dolaşırım. Hafta içi boş olur diye Panora’ya gittik. Mert hemen uyudu, ben de yanına babasını oturttum mağaza bakmaya başladım. Kısa bir süre sonra babası aradı, ‘Uyandı hemen gel’. Ben üst kattan aşağı inene kadar bir baktım bizimkiler merdiven başında beni bekliyor; Mert çığlık çığlığa bağırıyor, babası kıpkırmızı kesilmiş. Nooldu dedim, Mert uyanınca babası kucağına alıp sakinleştirmeye çalışmış o sırada bağırtıyı duyan teyzeler eşimin başına toplanmış, darlamışlar adamı; annesi nerede demişler, 20 günlük olduğunu öğrenince 20 günlük bebek avm’ye mi getirilirmiş diye azarlamışlar, bizimki ellerinden zor kurtulmuş. Neyse bebek bakım odasına gittik hemen emzirdim de rahatladı bebiş, tabii hemen eve döndük. Bu travmadan sonra da adam korktu tabii, uzun bir süre eşimle birlikte bebeği dışarı çıkarmadık.
Bir diğer avm maceramız ise 1. Ay doktor kontrolünden sonra oldu. Bu sefer eşim yoktu, annem ve babamla gittik. Kilosu 3600 gr, boyu 53 cm çıktı. Doktorumuz her şey yolunda dedi. Benim niyetim direkt eve dönmekti ama annem çok ısrar etti, dedeme hediye almaları gerekiyormuş. Bu sefer eve çok yakın olan Taurus’a girdik. Puseti değil sadece oto koltuğu parçasını almıştık yanımıza bebiş orada uyudu. Ben dinlenme koltuklarına oturdum annemler de çantasını, montlarını falan benim yanıma bıraktı, hediye bakmaya mağazaya girdiler. Bu arada diğer dinlenme koltuklarında da yaşlı bir amca, genç bir kız ve başka birileri daha oturuyor. Nedense hafta içi günü sanki başka yer yokmuş gibi bizim dibimizde oturuyorlar, bir türlü de kalkmıyorlar hepsinin gözü bebeğin üzerinde. Bir süre sonra olan oldu ve Mert uyandı. Hemen kucağıma aldım ama sakinleşmiyor meme istiyor. Nasıl emzireyim bunca insan dibimde hepsi bana bakıyor. Memeyi zaten zor buluyor örtüyle hayatta emmez. Annemi arıyorum telefonu benim yanımdaymış, babamı arıyorum açmıyor. Eşyaları bırakıp nasıl gideyim. Eşyaların hepsini ve bebeği elimde taşımam mümkün değil. Hiçbiri de yardım edeyim demiyor. Bu arada yaşlı amca başladı ‘Yavrum bu kadar küçük bebeği niye getirdiniz buraya, kuş kanadından yel alır’, cevap bile veremedim. Sinirden küplere binmiş vaziyetteydim, sonunda telefonla ulaştım geliyoruz dediler gelmek bilmediler. Bebiş ağlamaktan mahvoldu. Geldiklerinde öyle bir kızdım bağırdım ki bir süre konuşmadık birbirimizle. Herhalde o gün orada oturanlar biz çıktıktan sonra bayağı çekiştirmişlerdir bizi. Bu travma sonrasında bu sefer ben, bebeği uzun süre hiçbir yere çıkarmadım. Hala da hatırladıkça sinirlenirim.
Ama bu anlattıklarım sizin gözünüzü korkutmasın, bizim mevsim uygun değildi dışarı çıkmak için mecbur kapalı yerlere götürdük, onu da iyi planlayamadığımız için rezil olduk. Kış bebekleri, bu açıdan çok şanssız. Biz Mert’i ilk defa pusetle açık havada gezdirdiğimizde 3,5 aylık falandı, Mart ayıydı, hava biraz ısınınca sarıp sarmalayıp çıkardık, yüzüne ilk defa rüzgar değince çocuk ne olduğunu şaşırdı, korkup hemen kapattı gözlerini. Eğer mevsim de uygunsa biraz toparlandıktan sonra siz bol bol çıkın dışarı, ilk aylarda dışarıda çok kolay uyuyorlar, hem size de değişiklik olur. Çok yorgunsanız verin bebeği annenize falan o çıkarsın dışarı, siz de biraz dinlenirsiniz.