23 Aralık 2016 Cuma

Evde kefir mayalama

Annelik insana neler yaptırıyor; birkaç sene öncesine kadar ne olduğunu bile bilmediğim kefiri şimdi evde yapar hale geldim, üstelik bir de nasıl yapılacağını anlatıyorum😃 Bizim çocukluğumuz her şeyin hazırının, paketlenmiş olanının makbul sayıldığı, ev yapımının hor görüldüğü bir döneme denk geldi. Öyle ki annesi yoğun çalışan, büyükşehirde yaşayan bir çocuk olarak ben, yoğurdun evde yapılabildiğini çok sonra öğrenmiştim. Paketlenmiş gıdalardaki renklendirici, koruyucu, mısır şurubu vb. maddelerden bihaber olduğumuz bu dönemde bolca tükettiğimiz paketlenmiş abur cuburların tek zararının sivilce çıkarmak olduğunu sanardık. Günümüzde ise her şey tam tersine dönmüş durumda; paketlenmiş gıdalar tu kaka konumunda olup özellikle çocuklarımız için her şeyin doğalının, ev yapımının, organiğinin peşinde koşmaktayız. Çocuk sahibi olmadan önce böyle ev yapımı, organik takıntım hiç yoktu. Ama şu an Mert için evde yoğurt (zaten evde yoğurt mayalamayanı dövüyorlar artık 😱), lor peyniri, kefir ve ekmek yapıyorum. Babaannemiz de tereyağını kendisi çıkarıyor. Bir de bir inek alıp balkona koysak tam olacak herhalde😄
Gelelim kefir meselesine; kefir, Kafkasya kökenli fermente bir süt ürünü olup probiyotik bakteriler içeren karnabahar görünümlü kefir taneleri ile mayalanmaktadır. Kefirin faydalarını, ihtiva ettiği probiyotikler sağlamaktadır. Peki probiyotik nedir? Sabah programları sayesinde sağır sultanın bile duyduğu üzere; probiyotikler kabaca, bağırsak florasında yaşayan faydalı mikroorganizmalar olup, bağırsak florasının dengesinin, bu mikroorganizmalar yönünde olması, özellikle sindirim ve bağışıklık sistemimizin iyi çalışması için gereklidir. Aşırı antibiyotik kullanımı gibi durumlarda bu faydalı bakterilerin ölüp dengenin, zararlı mikroorganizmalar yönüne kayması, antibiyotik ishallerine yol açabilmektedir. Probiyotik gıdalar da bu faydalı mikroorganizmaları içeren gıdalar olup kefir, bu gıdaların başında gelmektedir. Probiyotikler bu ara çok gündemde; sezeryanla doğum nedeniyle annenin vajinasındaki kıymetli probiyotikleri alamayan bebeklerin otoimmün hastalıklara, allerjik hastalıklara daha yatkın olduğunu söyleyen yayınlar mevcut. Bunun kısmen önüne geçmek için 'vaginal seeding' diye geçen bir uygulama öne sürülmüş. Özellikle ABD'de yaygın olan bu uygulamada, bebek sezeryanla doğumdan hemen sonra, annenin vajinasında bekletilip vajina florasında bulunan mikroorganizmaları emmiş gazlı bezle sıvanıyor. Yalnız bu uygulamanın sonuçları ile henüz yeterli çalışma yok bu nedenle rutin uygulanmıyor.


Kefirin ekşi ayran gibi bir tadı var. Ben ilk defa hamileyken içtim ve hiç sevmedim. Aslında bütün süt ürünleri ile aram iyidir ama kefir, damak tadıma uymadı. Mert, pipetle içtiği yoğurda bayılıyor. Babaannesinin mayaladığı kefiri, ilk defa pipetle verdiğimde bir fırt çekti, beğenmedi, bir daha içmedi. Ben de ısrarcı olmadım ve bir daha denemedim. Taa ki Mert'in ek gıdaya başlayınca ara ara peydah olan kabızlığı, kronik bir hal alıncaya kadar. Belki bir faydası olur diye tekrar denemeye karar verdim. Ama bu sefer bir doktor annenin önerisiyle içebilmesi için yoğurduna karıştırdım. Üstüne biraz da zeytinyağı ilave edip pipetle vermeye başladım. Zeytinyağını, hem kabızlık için hem de kefirin ekşi tadını baskılasın diye ekliyorum. Bu şekilde içebiliyor üstelik eklediğim kefir miktarını da giderek arttırdım. Hatta tek başına kefir verdiğim bile oldu, içiyor ama bir yoğurt değil yani😊 Bu nedenle daha fazla içsin diye yoğurtla vermeye devam ediyorum. Bu arada kefirle hazırlanan meyveli smoothie tarzı tarifleri de denedim ama tahmin ettiğim gibi içmedi. Çünkü Mert karışık şeyleri pek sevmiyor mesela hiç meyveli yoğurt yemedi; meyveyi ve yoğurdu hep ayrı ayrı yemeyi tercih etti.
Biz geçelim kefir yapımına; ilk adımımız iyi bir kefir mayası temin etmek. Benim kullandığım maya, babaannemizden; o da bir akrabasından almış, Rusya'dan gelen bir mayaymış. Şimdiye kadar tutmadığı hiç olmadı.
                                               kefir mayası

Ama bu canlı mayaların güvenilir olmadığını, içerdiği probiyotik miktarının bilinemeyeceği, zararlı bakter üreyebileceğini söyleyenler de var. Kültür ortamında üretilen kefir mayalarının, probiyotik içeriği daha garanti gibi; endanem ve bizim markaları, önerilen kefir mayaları arasında, büyük marketlerde varmış. Bunun dışında facebookta kefir mayalarını paylaşan kefir kardeşliği diye bir kapalı grup da var.
Mayamızı da temin ettikten sonra sıra geldi mayalama işine; 
Kefir mayalamak, komplike bir işlem izlenimi verse de aslında yoğurt mayalamaktan çok daha kolay. Bir kere sütün sıcaklığı, çok önemli değil  mayalama için yaklaşık 25 derece gibi bir oda sıcaklığında olması yeterli. Ben pastörize günlük süt kullanıyorum ve buzdolabından çıkarıp bir cam kavanoza koyarak oda sıcaklığına gelmesini bekliyorum. Eğer çiğ süt kullanıyorsanız mutlaka önce en az 10 dk kadar kaynatın. Bu sıralar sütü kaynatmayın, besin değeri düşer geyikleri dönüyor. Ama işin ucunda brusella olmak varken sütün besin değerinin düşmesi, bana çok daha önemsiz görünüyor (Çiğ sütün yeterince veya hiç kaynatılmadan bolca tüketildiği küçük şehir ve köylerimizde brusellanın halen oldukça yaygın olduğunu belirtmek isterim).
Evet sütümüz oda sıcaklığına gelince kefir mayasını, metal olmayan bir kaşıkla (ben tahta kaşık kullanıyorum) sütün olduğu kavanoza ekleyip hafifçe karıştırıyoruz. Kefir mayasına metal değmemesi gerekiyor. Bu, kefir mayalamanın en önemli hususlarından biri.

                            canlı kefir mayası

Sonra kavanozun ağzına hava alabilmesi için kapağı yerine bir havlu kağıt örtüp lastikle tutturuyoruz. Kavanozu ışık görmeyen bir dolaba kaldırıyoruz.

                     kefir mayalamak


Yoğurt mayalamadaki gibi üstünü sarmamıza falan gerek yok. 24 saat sonra kefir hazır oluyor. Mayalanmanın tamamlandığını, fotoğrafta görüldüğü gibi kefir tanelerinin yüzeye çıkmasından anlayabilirsiniz. 

                              kefir mayalamak
Eğer unutup 24 saatten fazla tuttuysanız da sıkıntı yok sadece tadı daha ekşi oluyor. Kefirin ayranla yoğurt arası bir kıvamı var, boza kıvamı diyebiliriz. Kavanozu açtıktan sonra plastik bir süzgeçten süzüyoruz, kefirimiz artık içime hazır.

           kefirkefirin kıvamı

Süzgeçte kalan kefir mayalarını ise içme suyuyla yıkıyoruz ve küçük bir cam kavanoza alıyoruz.



                 kefir mayası

Kefir mayalarını, bazıları üzerini geçecek kadar süt, bazıları da içme suyu koyarak buzdolabında saklıyormuş. Ben kayınvalidemden öğrendiğimi yapıyorum; üzerini geçecek kadar içme suyu koyup yarım saat kadar beklettikten sonra tekrar süzüp aynı cam kavanoza alıyorum, su veya süt ilave etmeden buzdolabında saklıyorum.

canlı kefir mayası
Bu yöntemle şimdiye kadar kefirimin tutmadığı hiç olmadı ve mayam hep çoğaldı. Eğer bitince tekrar kefir yapacaksam buzdolabında saklıyorum ama seyahate falan çıkıp bir süre yapmayacaksam derin dondurucuya alıyorum.
Kefir mayalarımız, her mayalamadan sonra biraz çoğalıyor, yeterince çoğalınca bölüp bir yakınınıza verebilirsiniz ya da derin dondurucuda saklayabilirsiniz.
 İşte kefir mayalamak, bu kadar basit. Umarım faydalı bir yazı olmuştur. Bol probiyotikli günler😉

13 Aralık 2016 Salı

1 yaş doğum günü kurabiyesi tarifi

Merhabalar,

Geçtiğimiz günlerde Mert'in 1. doğum gününü kutladık. Mert doğduğundan beri yaptığımız ilk kutlama olması ve de aynı zamanda kendi doğum günüm de olması nedeniyle biraz özendim. Bu nedenle doğum günü kurabiyelerini de kendim yapmak istedim. Aslında kek, kurabiye türü şeyler sık yapıyorum ama şeker hamuruyla hiç uğraşmamıştım. Mert'in doğumu için de kendim yapmaya niyetlenmiş ama beğendiğim denizci temalarının ilk deneme için zor olacağını düşünerek pepircookiecake'e yaptırmıştım, hepimiz çok beğenmiştik.

denizci temalı kurabiye
'Hoşgeldin Mert' kurabiyeleri

Ama doğum günü için kendim yapmaya kesin karar verince internette görsellere baktım ve kafamda yapması daha basit olan 1 şeklinde kurabiyeler tasarladım. Şimdi tarife geçelim;

 Kurabiye yapımı için gerekli malzemeler:
  •          200 gr oda sıcaklığında yumuşamış tereyağı
  •       1 yumurta
  •          1 su bardağı pudra şekeri
  •          1 su bardağı mısır nişastası
  •          1 paket vanilya
  •          3-3,5 su bardağı un
  •          Tarçın (limon kabuğu da kullanılabilirmiş)
 Margarinli tarifler de var ama ben risk almamak için tereyağ ile yaptım. Bir sıkıntı olmasın diye bir süre önce tarifi denedim, test ettik, onayladık 😋 

Gelelim şeker hamuruyla süsleme için gerekli malzemelere:
  •        Mavi, sarı, beyaz, yeşil renk şeker hamuru kullandım
  •        1 şeklinde metal kurabiye kalıbı
  •        Vosvos araba şeklinde 3 boy basmalı kopat kalıplar
  •        Martı şeklinde 3 boy basmalı kopat kalıplar
  •        Kurabiye kaşesi (Alırken harflerin boyutuna dikkat edin, benim aldığımın harfleri büyükmüş 'MERT 1 YAŞINDA' yazacaktım, sığmadı sadece 'MERT' yazabildim)
  •         Fırça
  •         Nişasta
  •         Ballı su
  •         Su
Ben şeker hamurunu açmak için özel bir merdane almadım, normal oklava ile açtım. Elim alışık olmamasına rağmen gayet kolay açıldı.
Pastacılık malzemeleri İstanbul'da Eminönü'nde satılıyormuş. Ancak Ankara'da satılan belli bir yer yok varsa da ben bilmiyorum, bu nedenle oradan buradan toplama şeklinde temin edebildim. Aslında internetten de alabilirdim, özellikle barmar'ı tavsiye ediyorlar. Ama ben görerek almak istedim, Mert doğmadan önce annemle hediyelikler için Kızılay'da İzmir Caddesindeki Erdoğan Düğme ve Şık düğmeye gittiğimizde pastacılık malzemeleri olduğunu görmüştüm. Doğumdan sonra ilk defa Kızılay'a gittim, şeker hamurlarının 3 tanesini, vosvos şeklinde kalıpları, kurabiye kaşesini ve kurabiye jelatinlerini oradan aldım. Ancak aldığım kurabiye jelatinlerinin üstünde 50 adet 2,5 tl yazıyordu, kurabiyeleri paketlerken içinde sadece 30 tane olduğunu farkettim, tekrar Kızılay'a gitmek için vakit olmayınca kurabiyelerimin bir kısmı çıplak kaldı maalesef. 1 şeklinde kalıp ise 2 dükkanda da kalmamıştı, Moda Çarşısında küçük bir dükkandan aldım. Bu arada fiyatlar internetten daha pahalı. Görmüşsünüzdür büyük marketlere de bazen pastacılık malzemeleri geliyor. Mesela tonu çok hoşuma giden yeşil şeker hamurunu migrostan aldım, martı şeklinde kopat kalıbı da birkaç ay önce Makromarkette rastladığım pastacılık malzemeleri standından bulmuştum. Geçenlerde de English Home'da bir sürü pastacılık malzemeleri gördüm ama benim aradığım tarzda bir şey yoktu.

Yapılışı:

Öncelikle tereyağı ve pudra şekerini mikserle çırpıp krema kıvamı aldırıyoruz. Sonra yumurtayı ekleyip çırpmaya devam ediyoruz. Mısır nişastası ve unu eleyerek kullanıyoruz. Mısır nişastası, vanilya ve tarçını ekleyip tekrar çırptıktan sonra eller devreye giriyor ve yavaş yavaş elediğimiz unu ilave ederek yoğuruyoruz. Yumuşak ama ele yapışmayan bir kıvam alana kadar un ekliyoruz. Unu bir seferde ilave etmeyin, aldığı miktar değişebiliyor. Hamurumuz kıvamını bulunca bir streç filme sarıp buzdolabına atıyoruz. En az 1 saat buzdolabında bekletiyoruz, aklınızda bulunsun dolapta daha uzun süre bekletince, kurabiyeleri kalıpla kestikten sonra bozulmadan tepsiye taşımak daha kolay oluyor. Hamuru buzdolabından çıkarınca oklava ya da merdane ile yaklaşık 1 cm kalınlığında açıp, kalıp ile kesiyoruz. Bu tariften  7x4 cm boyutunda 1 şeklinde kalıpla yaklaşık 50 adet kurabiye çıkıyor. Eğer kurabiyelerinizi çubuklu yapmak isterseniz bu aşamada çubukları, kurabiyelerinizin alt kısımlarına yerleştirebilirsiniz.

1 Aralık 2016 Perşembe

Emzirmenin Sevimsiz Yönleri

Eyyy herhangi bir sebeple emziremeyen anne, sanıyor musun ki emziren anneler için her şey güllük gülistanlık; mama hazırlama, sıcaklığını ayarlama, biberon sterilizasyonu derdi yok; aç memeyi sustur bebeyi üstelik bedava. Ama kazın ayağı öyle değil maalesef; eğer böyle düşünüyorsan bu yazıyı bir oku da yüreğine su serpilsin, emzirmek de ne zor işmiş dersin o vakit. Eğer bu yazıyı bir emziren veya emzirmiş anne olarak okuyorsan aşağıda yazacaklarıma ‘He valla doğru söylemiş’ dersin umarım; çünkü demiyorsan ve böyle düşünen sadece bensem, korkarım ki bende bir sıkıntı var;
  •  Şimdiii bence en önemli konu özgürlük mevzusu. Emzirmek bence bir nevi hamilelik volume 2 gibi bir durum. Hamilelikte bebek senin plasentandan besleniyor, emzirirken de memenden besleniyor. Her iki durumda da bebek beslenmek için sana bağımlı. Bu nedenle kafana göre takılman pek mümkün değil. İster anneni getir, ister kayınvalideni getir ister en ala bakıcıyı tut hatta istersen hepsini birden yap, fark etmez sonuçta bebeği emzirecek olan, annesi olarak sensin. Tabii Muhteşem Yüzyıl’da gördüğümüz gibi kendine bir süt anne falan tutmadıysan :)). Bu da özellikle sık sık emdiği ilk zamanlarda bebeğin yanından uzun süreli ayrılmanı engelleyen bir durum.
    emzirmek
    Hadi ayrılmayayım ama bari evde biraz kendime vakit ayırayım dedin, anne, bakıcı vs ayarladın tam keyfine bakacaksın; hoop bebeği kucağında buluverirsin, ‘annesi bu acıktı galiba’. Şimdi mama veriyor olsan ‘Doyur o zaman’ dersin ama emzirirken napıcan. Ne var sütümü sağıp, biberonla verdiririm diyenleri duyar gibiyim. Evet süt sağma işi, emziren annenin özgürlük problemine büyük bir çözüm gibi gelse de emin olun o iş de kolay değil. Tabii eğer anne işe başlayacaksa, süt sağmak zorunda yapacak başka bir şey yok. Ama bir zorunluluk yokken arada emzirmek yerine süt sağıp vermek, dışarıdan kolay görünse de aslında her annenin tercih etmeyeceği bir durum. Mesela benim gibi yenidoğan döneminde emzirme problemi yaşayıp biberondan zor kurtulan anneler, meme grevine maruz kalan anneler, bebeğim biberona alışır memeyi bırakır korkusu yaşayan anneler. Açıkçası ben emzirmek için o kadar uğraşıp sonunda pompadan kurtulduktan sonra bir daha bu olaylara hiç girmek istemedim, paşa paşa emzirdim. Derken 4,5 ay civarı yarım gün işe başlamam gerekti. Daha önceki pompa döneminden dolapta sütlerim vardı. Ben yokken bir kere verilmesi gerekiyordu. Bu arada Mert tam olmasa da meme grevi belirtileri göstermeye başlamıştı, bir de biberona alışırsa diye çok korkuyordum. İlk işe gittiğim gün annem vermiş sütü ama bizimki hiç istememiş zor içmiş. Bir tadına bakıyım dedim, baktım öyle böyle kötü değil, bayat balık gibi kokuyor üstelik. Dolaptaki diğerleri de öyle. Anladım ki Tomris’in emzirme notlarında yazan sütteki lipaz enziminin yağları parçalamasıyla ilgili durum var benim sütümde. Kıyamadım bebişe o sütü vermeye zaten hiç içimden gelmiyordu. Ben de ev işe çok yakın olduğu için bir sefer eve git gel yapmaya başladım. Bu şekilde pompadan kurtulmuş oldum. Pompa işi gerçekten çok sıkıcı, hem uzun sürüyor hem pompa bebek kadar çekemiyor, özellikle de yağlı olan son süt genelde memede kalıyor. Üstelik bende olduğu gibi sütün tadı bozulabiliyor. Ayrıca pompa, biberon temizliği sterilizasyonu, sütü poşetlemesi, saklaması da eklenince bence emzirmek daha kolay. Tabii farklı düşünen olabilir. Bu arada nasıl olsa evde sağılmış sütüm var rahatça gezeyim diye dışarı mı çıktınız; en geç 3-4 saatin sonunda sütle dolup patlamak üzere olan bomba halini alan memeleriniz; size evde bir bebeğiniz olduğunu hatırlatacaktır. Tabii yanınızda pompayla gezmiyorsanız.
  •  Dışarı çıkmaktan bahsetmişken, bir de bebekle dışarı çıkmak konusunu inceleyelim. Bebekle gezmek, emzirsen de zor mama versen de. Mama verenler için biberon, mama, termos taşıma derdi var. Sanki daha zor gibi görünüyor ama bir de şöyle düşünün; diyelim dışarıda kahvaltıya gittiniz bebek uyuyor kahvaltınızı ediyorsunuz, hooop uyanıverdi mama veriyorsanız masadan hiç ayrılmadan mamanızı hazırlayıp bebeğinizi beslersiniz, hatta eşiniz de besleyebilir siz de kahvaltınıza devam edersiniz. Ama emzirirken öyle mi; herkes kahvaltısına devam ederken siz bebeğinizi alır emzirecek yer ararsınız. Şanslıysanız bebek bakım odası vardır; eğer çok şanslıysanız o oda müsaittir. Ama genelde yoktur varsa da doludur. Özellikle de küçük şehirlerde çok çok nadir bulunur.
    bebek bakım odası
    Bazı yerlerde de aslında personel dinlenme ve namaz kılma amaçlı kullanılan odanın üstüne bebek bakım odası da yazıverirler, siz de ayak kokuları eşliğinde dandik bir sandalye tepesinde emzirirsiniz. Bir keresinde şehirlerarası yolda bir dinlenme tesisinde emzirmek zorunda kalmıştım. Bebek bakım odası yazıyordu ama küçücük odada personellerin kıyafetleri ve bir de sandalye vardı. Eşim de içerideydi, kapıyı kitlemiştik. Bir süre sonra adamın biri kapıya vurmaya başladı, personelmiş içeride kıyafeti, ayakkabısı varmış. Eşim sallamadı, biraz bekle dedi. Ama adam bir süre sonra tekrar ısrarla vurmaya başladı, meğer personellerin dağılma saatiymiş, servis gelmiş bekliyormuş, adam resmen yalvarıyordu, abi noolur bari kıyafetlerimizi ayakkabılarımızı ver diye. Sonuç olarak eşim içerideki kıyafetleri, ayakkabıları dışarı taşımak zorunda kaldı. Abuklukta son nokta yani. Bir de evde azıcık emen oğlanın böyle rahatsız yerlerde uzun uzun emeceği tutmaz mı, kafayı yer insan. Kafe restaurantlardaki diğer bir rahatsız emzirme alanı da depolardır. Buralarda da az emzirmedim, genelde size bir tabure ve soğuk eşlik eder. Tek iyi tarafı yemek yediğiniz yerde kullanılan ürünlerin markalarını öğrenebilmeniz olsa gerek. Şimdi diyeceksiniz emzirme örtüsü diye bir şey var hiç duymadın mı? Örtümü takar bebeğimi emziririm bir yandan da çayımı içerim. Duymam mı duydum elbet ama bu örtü teorikte çok işe yarar gözükse de pratikte çuvallayan bir zımbırtı haberiniz olsun. Çünkü bu bebek denen zat-ı muhteremler, emerken tepelerinde örtü mörtü istemiyorlar. Ben hamileyken bebek mağazalarında tanesi 25 tlye satılanlardan birinin ölçüsünü alıp aynısını anneme diktirmiştim (neden almadın dersen bir top kumaş fiyatına yarım metre kumaşı satmalarına gıcık oldum). Maalesef pek kullanamadım çünkü daha önce bahsettiğim gibi bebeğim zaten memeyi tutmakta zorlanıyordu örtüyle emmesi imkansızdı. Emmekte ustalaştıktan sonra denedim ama artık hareketlendiği için örtüyü tepeleyip açabiliyordu zaten. Yani bu zımbırtıyı kullanmak için ideal dönem bence ilk 4 ay, sonrasında biraz zor. Bu arada klasik emzirme örtülerindeki açılma sorununu çözen bir ürün var. Emzirme pançosu diye geçiyor, internette 70 tlye falan satılıyor. Ama eğer evinizde beli lastikli bir etek varsa hiç böyle bir para vermenize gerek yok. Arkadaşım Emel sağolsun, ben bu taktiği ondan öğrendim. Beli lastikli eteği kafanızdan geçiriyorsunuz, uzunluğunu ayarlayıp gerekirse kısaltıyorsunuz alın size emzirme pançosu. Açılma derdi yok, üstelik lastikli kısmı çekiştirip bebeğe bakmak da kolay. Ama yine de her bebek örtüyle emmek istemeyebiliyor, misal benim bebeğim. Ben sadece birkaç kere kullanabildim mesela uçakta kalkışta ve inişte emzirirken çok işime yaradı ama genelde denemelerim Mert’in örtüyle savaşı ile son buluyor. Yine de belki lazım olur diye çantamda taşıyorum hep. Örtü konusu dışında avm ya da sokakta gezerken emzirmek için en pratik yol mağazaların deneme kabinleri, konu bebek olunca anlayış göstermeyen mağazaya rastlamadım. Ama dikkat edin bazen tam kabinin tepesine klima koyuyorlar. Bu arada özellikle haftasonları avmlerde bebek bakım odaları hep dolu olduğu için ben bazen çaktırmadan alt değiştirme işini de kabinlerde yapıyorum.
  •   Bir diğer sevimsiz durum da özellikle ilk aylarda emzirmenin uzun sürmesi. Evet emzirmek çok güzel bir duygu, bebeğinle çok özel bir bağ kuruyorsun ama ilk günler günün büyük bir  bölümünü emzirerek geçirince dinlenmeye vaktin kalmıyor maalesef. 

    Bir emzirme seansının 1 saat sürdüğünü bilirim ben. Üstelik bazen de aksi gibi tam emzirmeye başlarsın, bebeğin kucağında mesanene yaptığı baskıyla, çişin geliverir, tuta tuta emzircen mecbur, yanındakilere sen devam et ben çişimi yapıp gelcem diyecek halin yok ya. Anneme göre kızları bebek doğurunca ananelerin memelerinden de süt gelmeliymiş. Öyle bir şey olsa süper olurdu gerçekten. Halbuki mama verenler bu konuda rahat, besleme işini herkes yapabilir. Üstelik emzirmek gibi uzun da sürmüyor. Yani anneye dinlenmek için daha çok vakit kalıyor.
  •  Bir diğer konu da kıyafet konusu. Emzirmeye uygun kıyafet giymek gerekiyor. Bu konu özellikle dışarı çıkarken önem arz ediyor. Mesela önden düğmeli veya yakası çok açık değilse elbise giyemezsin, boğazı kapalı uzunca bir kazak veya tunik giyemezsin emzirmek çok zor olur. En ideali gömlek veya önden 3-4 düğmeli bluzlar. Eğer alttan sıyırarak emzireceksen çabuk kırışan kumaşlı bluzlar, tişörtler de seçmemeni öneririm. Bu arada değinmem gereken bir nokta da lohusa geceliği, pijaması mevzusu. Lütfen benim yaptığım hatayı yapmayın önü 3-4 düğmeyle açılan değil tamamen açılan gecelik veya pijamalar alın. Emzirmeye uğraşırken o geceliğin kenardan fırtarak bebeğin ağzına gelmesi gerçekten çok sinir bozucu oluyor. Bu nedenle ben Suwen’den çok özenerek aldığım cici gecelik ve pijama takımlarını, lohusayken kullanamadım. 2. Geceden itibaren uzun bir süre annemin ayarladığı basma pazen pijamaları giymek zorunda kaldım. Emzirme sütyeni denilen çok faydalı icattan da bahsetmeden geçemeyeceğim. Gerçekten büyük kolaylık, bunların bir de atlet formları var, evde genelde onları kullandım. Kışın bu sütyenleri kullanmakta bir sıkıntı yok da yazın bu kalın askılar, bluzların kenarından çok çirkin görünüyor. Şeffaf askılı emzirme sütyeni üretmek, kimsenin aklına gelmemiş herhalde. Ben yazın genelde normal şeffaf askı takılabilen sütyenleri kullandım, sıyırarak veya askıyı çıkararak emzirdim
  • Gelelim yeme-içmeye; emzirirken aynı hamilelikteki gibi istediğini yiyip içemiyorsun, istediğin ilacı kullanamıyorsun. Bir de şöyle bir zihniyet var ki bebekle ilgili her durumu senin yediğin içtiğinden bilirler. Bebeğin gazı mı oldu senin yediğinden (aaa yoksa kimyon koymamış mıydın?), kustu mu o da senin yediğinden, uyuyamadı mı çok mu çay içtin yoksa, o ay az mı kilo aldı e doğru dürüst bir şey yemiyorsun ondan. Bu liste daha uzar gider. Ben olur da uykusu bozulur diye bırakın kahveyi uzun süre çay bile içmedim, yeşil çay çok içerdim 1 senedir ağzıma sürmedim, kahveyi de hala kafeinsiz içiyorum. Bir de alkol durumu var ki tadını bile unuttum. Aslında çok aram yoktur alkolle ama özellikle tatilde plajda, bebeği uyutmuşken bir Pina Colada bir Mojito içmek fena olmazdı. Bizim gibiler için mocktail denilen alkolsüz kokteyller var; çoğu otel alkolsüz mojito yapıyor, nojito veya virgin mojito diyorlar, ama ismi ne kadar havalı olursa olsun sonuçta içtiğinin aslında naneli soda olduğu gerçeğini değiştirmiyor maalesef.
  •  ‘Doğum öncesi alınan kilolar emzirirken kolayca verilir’ bu cümleyi çokça duymuşsunuzdur. Teorikte doğru olabilir çünkü emzirirken kalori yakılıyor ama pratikte hiç ama hiç doğru değil. Çünkü yeni anne, sen emziriyorsun diye yedirdikçe yedirilir. Zaten kafası gidik olan bebeğim doyuyor mu acaba hezeyanlarındaki lohusa, sütüm azalır korkusuyla karşı çıkamaz önüne ne konulursa siler süpürür. Olur da ‘ama kilo veremiyorum’ diye söylenecek olursa ‘daha yeni doğum yaptın zaten emzirirken kalori yakıyorsun’ diye ikna edilir. Bu arada bütün gün emzirmekten spor da yapamaz. Bırakın kilo vermeyi, kilo bile alabilir. Halbuki emzirmeyen annenin kilo vermesinin önünde hiçbir engel yoktur.