emzirme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
emzirme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Aralık 2016 Perşembe

Emzirmenin Sevimsiz Yönleri

Eyyy herhangi bir sebeple emziremeyen anne, sanıyor musun ki emziren anneler için her şey güllük gülistanlık; mama hazırlama, sıcaklığını ayarlama, biberon sterilizasyonu derdi yok; aç memeyi sustur bebeyi üstelik bedava. Ama kazın ayağı öyle değil maalesef; eğer böyle düşünüyorsan bu yazıyı bir oku da yüreğine su serpilsin, emzirmek de ne zor işmiş dersin o vakit. Eğer bu yazıyı bir emziren veya emzirmiş anne olarak okuyorsan aşağıda yazacaklarıma ‘He valla doğru söylemiş’ dersin umarım; çünkü demiyorsan ve böyle düşünen sadece bensem, korkarım ki bende bir sıkıntı var;
  •  Şimdiii bence en önemli konu özgürlük mevzusu. Emzirmek bence bir nevi hamilelik volume 2 gibi bir durum. Hamilelikte bebek senin plasentandan besleniyor, emzirirken de memenden besleniyor. Her iki durumda da bebek beslenmek için sana bağımlı. Bu nedenle kafana göre takılman pek mümkün değil. İster anneni getir, ister kayınvalideni getir ister en ala bakıcıyı tut hatta istersen hepsini birden yap, fark etmez sonuçta bebeği emzirecek olan, annesi olarak sensin. Tabii Muhteşem Yüzyıl’da gördüğümüz gibi kendine bir süt anne falan tutmadıysan :)). Bu da özellikle sık sık emdiği ilk zamanlarda bebeğin yanından uzun süreli ayrılmanı engelleyen bir durum.
    emzirmek
    Hadi ayrılmayayım ama bari evde biraz kendime vakit ayırayım dedin, anne, bakıcı vs ayarladın tam keyfine bakacaksın; hoop bebeği kucağında buluverirsin, ‘annesi bu acıktı galiba’. Şimdi mama veriyor olsan ‘Doyur o zaman’ dersin ama emzirirken napıcan. Ne var sütümü sağıp, biberonla verdiririm diyenleri duyar gibiyim. Evet süt sağma işi, emziren annenin özgürlük problemine büyük bir çözüm gibi gelse de emin olun o iş de kolay değil. Tabii eğer anne işe başlayacaksa, süt sağmak zorunda yapacak başka bir şey yok. Ama bir zorunluluk yokken arada emzirmek yerine süt sağıp vermek, dışarıdan kolay görünse de aslında her annenin tercih etmeyeceği bir durum. Mesela benim gibi yenidoğan döneminde emzirme problemi yaşayıp biberondan zor kurtulan anneler, meme grevine maruz kalan anneler, bebeğim biberona alışır memeyi bırakır korkusu yaşayan anneler. Açıkçası ben emzirmek için o kadar uğraşıp sonunda pompadan kurtulduktan sonra bir daha bu olaylara hiç girmek istemedim, paşa paşa emzirdim. Derken 4,5 ay civarı yarım gün işe başlamam gerekti. Daha önceki pompa döneminden dolapta sütlerim vardı. Ben yokken bir kere verilmesi gerekiyordu. Bu arada Mert tam olmasa da meme grevi belirtileri göstermeye başlamıştı, bir de biberona alışırsa diye çok korkuyordum. İlk işe gittiğim gün annem vermiş sütü ama bizimki hiç istememiş zor içmiş. Bir tadına bakıyım dedim, baktım öyle böyle kötü değil, bayat balık gibi kokuyor üstelik. Dolaptaki diğerleri de öyle. Anladım ki Tomris’in emzirme notlarında yazan sütteki lipaz enziminin yağları parçalamasıyla ilgili durum var benim sütümde. Kıyamadım bebişe o sütü vermeye zaten hiç içimden gelmiyordu. Ben de ev işe çok yakın olduğu için bir sefer eve git gel yapmaya başladım. Bu şekilde pompadan kurtulmuş oldum. Pompa işi gerçekten çok sıkıcı, hem uzun sürüyor hem pompa bebek kadar çekemiyor, özellikle de yağlı olan son süt genelde memede kalıyor. Üstelik bende olduğu gibi sütün tadı bozulabiliyor. Ayrıca pompa, biberon temizliği sterilizasyonu, sütü poşetlemesi, saklaması da eklenince bence emzirmek daha kolay. Tabii farklı düşünen olabilir. Bu arada nasıl olsa evde sağılmış sütüm var rahatça gezeyim diye dışarı mı çıktınız; en geç 3-4 saatin sonunda sütle dolup patlamak üzere olan bomba halini alan memeleriniz; size evde bir bebeğiniz olduğunu hatırlatacaktır. Tabii yanınızda pompayla gezmiyorsanız.
  •  Dışarı çıkmaktan bahsetmişken, bir de bebekle dışarı çıkmak konusunu inceleyelim. Bebekle gezmek, emzirsen de zor mama versen de. Mama verenler için biberon, mama, termos taşıma derdi var. Sanki daha zor gibi görünüyor ama bir de şöyle düşünün; diyelim dışarıda kahvaltıya gittiniz bebek uyuyor kahvaltınızı ediyorsunuz, hooop uyanıverdi mama veriyorsanız masadan hiç ayrılmadan mamanızı hazırlayıp bebeğinizi beslersiniz, hatta eşiniz de besleyebilir siz de kahvaltınıza devam edersiniz. Ama emzirirken öyle mi; herkes kahvaltısına devam ederken siz bebeğinizi alır emzirecek yer ararsınız. Şanslıysanız bebek bakım odası vardır; eğer çok şanslıysanız o oda müsaittir. Ama genelde yoktur varsa da doludur. Özellikle de küçük şehirlerde çok çok nadir bulunur.
    bebek bakım odası
    Bazı yerlerde de aslında personel dinlenme ve namaz kılma amaçlı kullanılan odanın üstüne bebek bakım odası da yazıverirler, siz de ayak kokuları eşliğinde dandik bir sandalye tepesinde emzirirsiniz. Bir keresinde şehirlerarası yolda bir dinlenme tesisinde emzirmek zorunda kalmıştım. Bebek bakım odası yazıyordu ama küçücük odada personellerin kıyafetleri ve bir de sandalye vardı. Eşim de içerideydi, kapıyı kitlemiştik. Bir süre sonra adamın biri kapıya vurmaya başladı, personelmiş içeride kıyafeti, ayakkabısı varmış. Eşim sallamadı, biraz bekle dedi. Ama adam bir süre sonra tekrar ısrarla vurmaya başladı, meğer personellerin dağılma saatiymiş, servis gelmiş bekliyormuş, adam resmen yalvarıyordu, abi noolur bari kıyafetlerimizi ayakkabılarımızı ver diye. Sonuç olarak eşim içerideki kıyafetleri, ayakkabıları dışarı taşımak zorunda kaldı. Abuklukta son nokta yani. Bir de evde azıcık emen oğlanın böyle rahatsız yerlerde uzun uzun emeceği tutmaz mı, kafayı yer insan. Kafe restaurantlardaki diğer bir rahatsız emzirme alanı da depolardır. Buralarda da az emzirmedim, genelde size bir tabure ve soğuk eşlik eder. Tek iyi tarafı yemek yediğiniz yerde kullanılan ürünlerin markalarını öğrenebilmeniz olsa gerek. Şimdi diyeceksiniz emzirme örtüsü diye bir şey var hiç duymadın mı? Örtümü takar bebeğimi emziririm bir yandan da çayımı içerim. Duymam mı duydum elbet ama bu örtü teorikte çok işe yarar gözükse de pratikte çuvallayan bir zımbırtı haberiniz olsun. Çünkü bu bebek denen zat-ı muhteremler, emerken tepelerinde örtü mörtü istemiyorlar. Ben hamileyken bebek mağazalarında tanesi 25 tlye satılanlardan birinin ölçüsünü alıp aynısını anneme diktirmiştim (neden almadın dersen bir top kumaş fiyatına yarım metre kumaşı satmalarına gıcık oldum). Maalesef pek kullanamadım çünkü daha önce bahsettiğim gibi bebeğim zaten memeyi tutmakta zorlanıyordu örtüyle emmesi imkansızdı. Emmekte ustalaştıktan sonra denedim ama artık hareketlendiği için örtüyü tepeleyip açabiliyordu zaten. Yani bu zımbırtıyı kullanmak için ideal dönem bence ilk 4 ay, sonrasında biraz zor. Bu arada klasik emzirme örtülerindeki açılma sorununu çözen bir ürün var. Emzirme pançosu diye geçiyor, internette 70 tlye falan satılıyor. Ama eğer evinizde beli lastikli bir etek varsa hiç böyle bir para vermenize gerek yok. Arkadaşım Emel sağolsun, ben bu taktiği ondan öğrendim. Beli lastikli eteği kafanızdan geçiriyorsunuz, uzunluğunu ayarlayıp gerekirse kısaltıyorsunuz alın size emzirme pançosu. Açılma derdi yok, üstelik lastikli kısmı çekiştirip bebeğe bakmak da kolay. Ama yine de her bebek örtüyle emmek istemeyebiliyor, misal benim bebeğim. Ben sadece birkaç kere kullanabildim mesela uçakta kalkışta ve inişte emzirirken çok işime yaradı ama genelde denemelerim Mert’in örtüyle savaşı ile son buluyor. Yine de belki lazım olur diye çantamda taşıyorum hep. Örtü konusu dışında avm ya da sokakta gezerken emzirmek için en pratik yol mağazaların deneme kabinleri, konu bebek olunca anlayış göstermeyen mağazaya rastlamadım. Ama dikkat edin bazen tam kabinin tepesine klima koyuyorlar. Bu arada özellikle haftasonları avmlerde bebek bakım odaları hep dolu olduğu için ben bazen çaktırmadan alt değiştirme işini de kabinlerde yapıyorum.
  •   Bir diğer sevimsiz durum da özellikle ilk aylarda emzirmenin uzun sürmesi. Evet emzirmek çok güzel bir duygu, bebeğinle çok özel bir bağ kuruyorsun ama ilk günler günün büyük bir  bölümünü emzirerek geçirince dinlenmeye vaktin kalmıyor maalesef. 

    Bir emzirme seansının 1 saat sürdüğünü bilirim ben. Üstelik bazen de aksi gibi tam emzirmeye başlarsın, bebeğin kucağında mesanene yaptığı baskıyla, çişin geliverir, tuta tuta emzircen mecbur, yanındakilere sen devam et ben çişimi yapıp gelcem diyecek halin yok ya. Anneme göre kızları bebek doğurunca ananelerin memelerinden de süt gelmeliymiş. Öyle bir şey olsa süper olurdu gerçekten. Halbuki mama verenler bu konuda rahat, besleme işini herkes yapabilir. Üstelik emzirmek gibi uzun da sürmüyor. Yani anneye dinlenmek için daha çok vakit kalıyor.
  •  Bir diğer konu da kıyafet konusu. Emzirmeye uygun kıyafet giymek gerekiyor. Bu konu özellikle dışarı çıkarken önem arz ediyor. Mesela önden düğmeli veya yakası çok açık değilse elbise giyemezsin, boğazı kapalı uzunca bir kazak veya tunik giyemezsin emzirmek çok zor olur. En ideali gömlek veya önden 3-4 düğmeli bluzlar. Eğer alttan sıyırarak emzireceksen çabuk kırışan kumaşlı bluzlar, tişörtler de seçmemeni öneririm. Bu arada değinmem gereken bir nokta da lohusa geceliği, pijaması mevzusu. Lütfen benim yaptığım hatayı yapmayın önü 3-4 düğmeyle açılan değil tamamen açılan gecelik veya pijamalar alın. Emzirmeye uğraşırken o geceliğin kenardan fırtarak bebeğin ağzına gelmesi gerçekten çok sinir bozucu oluyor. Bu nedenle ben Suwen’den çok özenerek aldığım cici gecelik ve pijama takımlarını, lohusayken kullanamadım. 2. Geceden itibaren uzun bir süre annemin ayarladığı basma pazen pijamaları giymek zorunda kaldım. Emzirme sütyeni denilen çok faydalı icattan da bahsetmeden geçemeyeceğim. Gerçekten büyük kolaylık, bunların bir de atlet formları var, evde genelde onları kullandım. Kışın bu sütyenleri kullanmakta bir sıkıntı yok da yazın bu kalın askılar, bluzların kenarından çok çirkin görünüyor. Şeffaf askılı emzirme sütyeni üretmek, kimsenin aklına gelmemiş herhalde. Ben yazın genelde normal şeffaf askı takılabilen sütyenleri kullandım, sıyırarak veya askıyı çıkararak emzirdim
  • Gelelim yeme-içmeye; emzirirken aynı hamilelikteki gibi istediğini yiyip içemiyorsun, istediğin ilacı kullanamıyorsun. Bir de şöyle bir zihniyet var ki bebekle ilgili her durumu senin yediğin içtiğinden bilirler. Bebeğin gazı mı oldu senin yediğinden (aaa yoksa kimyon koymamış mıydın?), kustu mu o da senin yediğinden, uyuyamadı mı çok mu çay içtin yoksa, o ay az mı kilo aldı e doğru dürüst bir şey yemiyorsun ondan. Bu liste daha uzar gider. Ben olur da uykusu bozulur diye bırakın kahveyi uzun süre çay bile içmedim, yeşil çay çok içerdim 1 senedir ağzıma sürmedim, kahveyi de hala kafeinsiz içiyorum. Bir de alkol durumu var ki tadını bile unuttum. Aslında çok aram yoktur alkolle ama özellikle tatilde plajda, bebeği uyutmuşken bir Pina Colada bir Mojito içmek fena olmazdı. Bizim gibiler için mocktail denilen alkolsüz kokteyller var; çoğu otel alkolsüz mojito yapıyor, nojito veya virgin mojito diyorlar, ama ismi ne kadar havalı olursa olsun sonuçta içtiğinin aslında naneli soda olduğu gerçeğini değiştirmiyor maalesef.
  •  ‘Doğum öncesi alınan kilolar emzirirken kolayca verilir’ bu cümleyi çokça duymuşsunuzdur. Teorikte doğru olabilir çünkü emzirirken kalori yakılıyor ama pratikte hiç ama hiç doğru değil. Çünkü yeni anne, sen emziriyorsun diye yedirdikçe yedirilir. Zaten kafası gidik olan bebeğim doyuyor mu acaba hezeyanlarındaki lohusa, sütüm azalır korkusuyla karşı çıkamaz önüne ne konulursa siler süpürür. Olur da ‘ama kilo veremiyorum’ diye söylenecek olursa ‘daha yeni doğum yaptın zaten emzirirken kalori yakıyorsun’ diye ikna edilir. Bu arada bütün gün emzirmekten spor da yapamaz. Bırakın kilo vermeyi, kilo bile alabilir. Halbuki emzirmeyen annenin kilo vermesinin önünde hiçbir engel yoktur.

2 Kasım 2016 Çarşamba

Bir lohusanın hatıra defteri-2

Eveeet bana 1 ay gibi gelen 1 haftanın sonunda bebişimizi astronotun içine tıktık, sarıp sarmaladık ve doğum yaptığım hastanede randevu aldığımız çocuk doktorumuzun yolunu tuttuk. Bu arada ben de ilk defa dışarı çıkıyordum. Aklımızda birçok soru vardı ama en çok kilosunu merak ediyorduk. Doktorumuz soyup tarttı, hastaneden çıktığımız gün 2700 gr olan Mert, 2830 gr olmuştu boyu da 1 cm uzayarak 50 cm olmuştu. Sarılığı yoktu. Doktorumuz gündüz 3 saatte bir, gece 4 saatte bir besleyebileceğimi söyledi. Emzirme probleminden bahsettik, bize anne sütünün önemini anlattı, mamayı kesmemizi söyledi ve emzirme danışmanı Özgül Hanım’a tekrar başvurmamızı önerdi. Doğum kilosuna henüz ulaşamadığı için 1 hafta sonra tartmak için tekrar gelmemizi istedi. Bu arada işitme testi de yaptırdık, bir problem çıkmadı. Özgül Hanım’ın odasının önüne bir geldik ki bir sürü kişi onu bekliyor. Bir ara göründü, derdimizi anlattık. Bebek aç kalsın dedi. Bir süre beklemenin sonunda Mert ile girdik. Özgül Hanım benim üzerimi çıkarmamı istedi, Mert’i de soydu, tek iç zıbınıyla kaldı. İlk denemede hemen sağ memeyi tutturdu. Haydaaa dedim içimden ben evde uğraşıyorum uğraşıyorum olmuyor, kadın niye geldin bir problem yok diyip gönderecek. Bu arada içeride başka çıplak hastalar ve bebekler de vardı; bir tanesinin tek memesinde süt kanalları tıkanmıştı, Özgül Hanım pompayla beraber masaj yapıyordu. Mert bir 20 dk falan emdi. Sonra gaz çıkarttım, uykuya dalınca Özgül Hanım altını değiştirelim uyansın diğer memeyi deneyelim dedi. Altını değiştirdik. Bu arada diğer hastalar çıkmıştı, eşimi de aldı içeri. Sol meme de o da zorlandı. Hıhh dedim bir problem olduğunu anladı. Ama sonunda becerdi. Sonrasında da bana ne yapmam gerektiğini ayrıntılı olarak meme maketi üstünde gösterdi. Aslında çoğunlukla doğru yapıyormuşum ama bebeğin üstüne eğilmem falan yanlışmış, dik pozisyonda durmalıymışım. Benim de yaptığım gibi çapraz beşik pozisyonunu kullanmamı söyledi.
capraz besik pozisyonu
Çapraz beşik pozisyonu
 Bu pozisyonda eğer sağ meme emzirilecekse sol elinizle bebeğin kafasının arkasından tutuyorsunuz. Sol elinizin baş parmağı bebeğin bir kulağının arkasında, işaret parmağı diğer kulağının arkasında olmalı, başparmak ve işaret parmağı arasındaki ağ, bebeğin boynuna, avuç içiniz kürek kemiklerinin arasına  denk gelmeli. Bu şekilde bebeği elinizle yönlendirebiliyorsunuz. Sağ memenizi de sağ elinizle C tutuşu denilen tutuşla kavrıyorsunuz. Bu tutuşta elinizin başparmağı meme halkasının (areola) üstünde, diğer parmakları meme halkasının altında tutarak memeyi kavrıyorsunuz, yalnız areolanın çok dibinden tutmayın.

21 Ekim 2016 Cuma

Lohusalık nedir? Nasıl geçirilir?

‘Araf’ diye tanımlıyor lohusalığı Elif Şafak, Siyah Süt kitabında. Gerçekten de öyle; hamileyken ‘anne adayı’ diye tanımlanıyorsunuz, doğumla birden size ‘anne’ diyorlar. Ama gerçekten ‘anne’ olduğunuzu idrak edebilmek o kadar çabuk olmuyor. Bence lohusalık, anne adaylığı ile annelik arasındaki ara dönem, ‘araf’ yani. Kimisi için 1 gün sürerken kimisi için aylarca sürüyor. Büyük oranda kişilik özelliklerinizle alakalı. Tabii ben ilk kez anne olanlar için konuşuyorum, 2., 3. Çocuksa siz zaten annesiniz. Gerçi o durumun da başka problemleri vardır ama deneyimlemediğim için bilemiyorum. Kişilik özellikleri demişken benim gibi 30 yaşına kadar ailesiyle yaşayıp, ev işlerine arada bir zevk için tatlı yapmak dışında bulaşmamış, kafasına estiğini yapan, haftasonları 11-12de kalkan, evlendiğinde henüz ortada çocuk yokken bile hem ev işi yapıp hem çalışmak zaten kendisine oldukça zor gelen,  Yay burcu bir kadınsanız anneliğe adapte olmak biraz daha zorlaşıyor. Evet çoğu kadın anne oluyor, hatta patır patır çocuk doğuruyor ve bu durum insanı, ‘herkesin yaptığı bir şeyi ben hayli hayli yaparım’ diye düşünmeye sevk ediyor. Ama durum şu ki aslında herkes zorlanıyor. Evet bazı kadınlar anneliğe daha kolay adapte oluyor, özellikle anaç karakterli, daha verici kadınlar veya daha rahat kadınlar bahsettiklerim. Ama onlar da zorlanıyor. Çünkü ‘kolay annelik’ diye bir şey yok. ‘Kolay bebek’ diye bir şey de yok, ‘Az zor bebekler’ ve ‘çok zor bebekler’ var. Yani her halükarda ZOR. Bunu baştan kabullenmekte fayda var. Yine de insan, işin içine girmeden anlamıyor. Üstelik hamilelikte ne kadar kitap okusan oku, anneliğe kitaplarla hazırlanılamıyor. Hatta bebek bakımı ile ilgili kitaplar okumak anne adayına gereksiz bir küstahlık veriyor. Sanki bebekleri ile ilgili herhangi bir problem yaşayanlar yeterince kitap okumayıp bilgi sahibi olmadıkları için bu durumda, ben kitapları yalayıp yuttuğum için her problemi anında çözeceğim her şey güllük gülistanlık olacak algısına kapılabiliyorsunuz. Özellikle Tracy Hogg’un ‘Bebek Bakım Sorunlarına Mucize Sorunlar’ kitabı; hamileliğimde bu kitabı okuyarak zaman kaybettiğime inanamıyorum. Bir de kendimce önemli yerlerin altını falan çizmiştim. Bu kitapta Hogg, EASY(beslenme,aktivite,uyku,senin zamanın) rutininden bahsediyor ve öyle bir anlatıyor ki bu rutine uyulursa bebek bakımı ile ilgili bir sorun yaşanmasının imkanı yok. Sözde bebeği eve getirir getirmez bu rutine başlanabilirmiş. Emen bir bebek için bence mümkün değil. Kitapta emzirme ile ilgili anlatılanların da çoğu yanlış. Bebek sık emmek istiyorsa süt üretiminiz azdır gibi bir bilgi var mesela. Yenidoğan dönemi için tamamiyle yanlış. Bahsedilen rutin bence en erken 2. Ayda oluşturulabilinir, ben 6. Ayda oluşturabildim. Zaten lohusa halet-i ruhiyesi içindeyken bir de bebeğin bu kitapta anlatılanlarla hiç uymaması, bir düzeninin olmaması, ‘niye olmuyor?’ diye iyice sinirlerin bozulmasına neden oluyor. Hiç gerek yok. Bu kitabı hamilelikte, yenidoğan döneminde okuma. İlla okuyacaksan 2. Aydan sonra bir düzen oturtmak için okuyabilirsin. Hamilelikte hangi kitapları okuyalım dersen; Ayşe Öner’in ‘Hamilelik, Doğum ve Bebek Bakımı Kitabı’nı öneririm. Örneğin Ayşe Öner bu kitapta ‘İlk günler düzen, düzensizliktir’ diyerek yeni anneyi sakinleştiriyor. Üstelik kitapta normal doğum süreci, emzirme, bebek banyosu, alt değişimi, gaz masajı gibi konular gayet güzel ve resimli olarak anlatılmış. Bir de Çocuk Hastalıkları uzmanı Dr.Gökhan Mamur’un ‘40’ı Uçana Kadar’ kitabını tavsiye ederim. Bu kitapta yenidoğan döneminde bebek bakımı ile ilgili yaşanılan problemler ve çözümleri kolay anlaşılır şekilde anlatılmış. Ben bir de yine Çocuk Hastalıkları uzmanı Dr.Sinem Karaca Atakan’ın ‘Doktor Anne’ kitabını okudum, hala da arasıra göz gezdiriyorum. Sinem hanım bu kitapta kendi hamilelik sürecinden çocuğu 2 yaşına kadar olana kadar yaşadıklarını günlük tarzında aktarırken araya bu dönemlerle ilgili tıbbi bilgiler serpiştirmiş. Bu kitap benim en sevdiğim oldu, bir çocuk doktorunun da aynı konularda zorlandığını okumak, insana kendini daha az beceriksiz hissettiriyor.
Ben mecburi hizmet nedeniyle mecburen küçük bir şehirde yaşadığım için doğumu ailelerimizin yaşadığı Ankara’da yaptım. Mevsimin de kış olması nedeniyle bebeğin biraz büyümesini bekleyerek 2,5 ay sonra eve annemi de alarak döndüm. Doğru bir karar verdiğimi düşünüyorum, tek başıma çok zorlanırmışım. Eğer sen de benimle benzer kişilik özelliklerine sahipsen hiç gurur falan yapma lohusalıkta kendini anne, kayınvalide desteğinden mahrum bırakma, onları mümkün olduğunca sömür. Çünkü sen bebeğe bakarken birisinin de sana bakması ve ıvır zıvır işleri halletmesi gerekiyor. Bu dönemde, yormayayım insanları diye düşünceli davranmaya gerek yok, sen sadece bebeğini ve kendini düşün gerisini önemseme, emin ol senden daha fazla yorulmalarına imkan yok. Tabii her şeye yetişen lohusalar da vardır elbet ama onların zaten bu yazıyı okumaya ihtiyaçları yoktur diye düşünüyorum. Anneler mümkün değilse de bir yardımcı ayarlamakta fayda var. Üstelik bir de misafir derdi var, hastaneden çıkar çıkmaz damlarlar. Tamam gelin gelin de hastanedeyken gelin ya da bir 1 hafta 10 gün sonra gelin en azından bi kendimizi toplayalım di mi? Valla ben ilk günler gelen misafirleri hatırlamıyorum bile o derece ruh gibiydim. Zaten bebeği de doğru dürüst göremiyorlar ya emiyor ya uyuyor. Halbuki daha geç gelen misafir iyi bile oluyor, değişik bir insan yüzü görmüş oluyorsun, bebekli kısır döngün biraz kırılmış oluyor. Misafir de bebeği daha fazla görebiliyor.

lohusalik depresyonu
Kısır döngü demişken gün içinde devamlı emzir, gaz çıkar, uyut, alt değiştirden oluşan bu kısırötesi döngüyü kırmak için araya kendin için bir şey eklemekte fayda var, yoksa çıldırmamak işten değil. Herkes ‘bebek uyuyunca sen de uyu emi kızım’ der ama bilmezler mi ki bu insanlar, bebek her uyuduğunda ben de uyursam, bebek uyanınca bu kısır döngü tekrar başlamış olacak ve ben yine hiç farklı bir şey yapmadan bu döngünün içine düşeceğim. Onun için en azından günde 1 kere bebek uyuduğunda uyumayıp kendin için bir şey yap. Ben yürüyüş yapıyordum, 10 günlükken başladım zannedersem. Bebeğim genelde memede uyuyor yatağa koyunca uyanıyordu. Bu nedenle hiç olmazsa günde 1 kere yatağında uyutmaya çalışıyordum ki ben de kaçayım. Öyle ki adeta kaçtığım bu 1 saat için yaşamaya başlamıştım. Ya mahallede yürüyordum ya da yakındaki alışveriş merkezine gidiyordum. Kendim için bir şey almam zaten mümkün değildi, henüz o bedene ulaşamamıştım ama hayatın devam ettiğini görmek bile iyi geliyordu, bazen bebeğe bir şeyler alıyordum. Zaten bu süre içinde de 2-3 kez annemi arayıp uyandı mı diye soruyordum, fark ettim ki bazen annem ben rahat geziyim diye uyandığı halde uyanmadı diyormuş, annelik işte.