4 Kasım 2016 Cuma

Bir lohusanın hatıra defteri-3

3.hafta itibariyle emzirme sorununu büyük oranda halletmiştik ama bu sefer de başka bir sorun peydah oldu. Mert, ememediği günlerin acısını çıkarmak istercesine emmeye hatta neredeyse bütün günü memede geçirmeye başladı. Emzirip gazını çıkartıp beşiğine koyuyordum hoop hemen uyanıyordu, devamlı emmek istiyordu. Özellikle akşamları devamlı memedeydi, sırf uyur belki diye gazını çıkartmadan beşiğine koyduğum bile oluyordu ama çoğunlukla uyanıyordu. Yorgunluktan bitap düşmüş vaziyetteydim. Yatarak emzirmeyi de denedim ama hem ben rahat edemedim hem de Mert’in reflüsü olduğu için bu pozisyonda kusması arttı. ‘Bebek bakım sorunlarına mucize sorunlar’ kitabına bakıyordum, kitapta bebek sık emmek istiyorsa süt yetmiyordur gibi şeyler yazıyordu üstelik devamlı emzirdiğim için memeler de yumuşamıştı. Eyvah sütüm yetmiyor diye paniklemiştim ki emziren anneler facebook grubunda benzer problemlerden bahseden postlar gördüm, adminler bu durumun normal olduğunu yenidoğan döneminde bebeğin devamlı emmek istemesinin sadece açlıkla ilgili olmadığını, memelerin yumuşak olmasının süt yok anlamına gelmediğini söylüyorlardı. Sayelerinde rahatladım ama hala çok yorgun ve uykusuzdum; süt için uyku da lazımdı bu nedenle 1 ay civarı uyutamadığımız bir gece emzik verdim. Ben verdim verdim ama o tam almadı, biraz emip ağzından düşürüyordu, çok küçük ondan herhalde dedik, başka emzikler denedik ama olmadı sonuç emziği tamamen bıraktığı 5. Aya kadar biz emziği o uyuyuna kadar elimizle tuttuk. Annem emzikle uyutmaya çalışıyor ben uyuyordum beceremezse belki uyur diye tekrar emziriyordum derken bir şekilde uyuyordu. Zor uyuyordu ama neyse ki zırt pırt uyanmıyordu. Uyuduktan 4 saat sonra besliyordum, tabii halen uyku halinde emebilir duruma gelmemişti bu nedenle önce altını açıp uyandırıyordum, emzir, gaz çıkar derken 1 saati buluyordu tekrar uyuması.

emzirme karikatur

20 günlük civarında bir gün çok daraldım, doktor kontrolünden sonra dışarıda uyuduğu aklıma geldi eşime dedim bebişle avm’ye gidelim; o uyur ben de biraz dolaşırım. Hafta içi boş olur diye Panora’ya gittik. Mert hemen uyudu, ben de yanına babasını oturttum mağaza bakmaya başladım. Kısa bir süre sonra babası aradı, ‘Uyandı hemen gel’. Ben üst kattan aşağı inene kadar bir baktım bizimkiler merdiven başında beni bekliyor; Mert çığlık çığlığa bağırıyor, babası kıpkırmızı kesilmiş. Nooldu dedim, Mert uyanınca babası kucağına alıp sakinleştirmeye çalışmış o sırada bağırtıyı duyan teyzeler eşimin başına toplanmış, darlamışlar adamı; annesi nerede demişler, 20 günlük olduğunu öğrenince 20 günlük bebek avm’ye mi getirilirmiş diye azarlamışlar, bizimki ellerinden zor kurtulmuş. Neyse bebek bakım odasına gittik hemen emzirdim de rahatladı bebiş, tabii hemen eve döndük. Bu travmadan sonra da adam korktu tabii, uzun bir süre eşimle birlikte bebeği dışarı çıkarmadık.
Bir diğer avm maceramız ise 1. Ay doktor kontrolünden sonra oldu. Bu sefer eşim yoktu, annem ve babamla gittik. Kilosu 3600 gr, boyu 53 cm çıktı. Doktorumuz her şey yolunda dedi. Benim niyetim direkt eve dönmekti ama annem çok ısrar etti, dedeme hediye almaları gerekiyormuş. Bu sefer eve çok yakın olan Taurus’a girdik. Puseti değil sadece oto koltuğu parçasını almıştık yanımıza bebiş orada uyudu. Ben dinlenme koltuklarına oturdum annemler de çantasını, montlarını falan benim yanıma bıraktı, hediye bakmaya mağazaya girdiler. Bu arada diğer dinlenme koltuklarında da yaşlı bir amca, genç bir kız ve başka birileri daha oturuyor. Nedense hafta içi günü sanki başka yer yokmuş gibi bizim dibimizde oturuyorlar, bir türlü de kalkmıyorlar hepsinin gözü bebeğin üzerinde. Bir süre sonra olan oldu ve Mert uyandı. Hemen kucağıma aldım ama sakinleşmiyor meme istiyor. Nasıl emzireyim bunca insan dibimde hepsi bana bakıyor. Memeyi zaten zor buluyor örtüyle hayatta emmez. Annemi arıyorum telefonu benim yanımdaymış, babamı arıyorum açmıyor. Eşyaları bırakıp nasıl gideyim. Eşyaların hepsini ve bebeği elimde taşımam mümkün değil. Hiçbiri de yardım edeyim demiyor. Bu arada yaşlı amca başladı ‘Yavrum bu kadar küçük bebeği niye getirdiniz buraya, kuş kanadından yel alır’, cevap bile veremedim. Sinirden küplere binmiş vaziyetteydim, sonunda telefonla ulaştım geliyoruz dediler gelmek bilmediler. Bebiş ağlamaktan mahvoldu. Geldiklerinde öyle bir kızdım bağırdım ki bir süre konuşmadık birbirimizle. Herhalde o gün orada oturanlar biz çıktıktan sonra bayağı çekiştirmişlerdir bizi. Bu travma sonrasında bu sefer ben, bebeği uzun süre hiçbir yere çıkarmadım. Hala da hatırladıkça sinirlenirim.
Ama bu anlattıklarım sizin gözünüzü korkutmasın, bizim mevsim uygun değildi dışarı çıkmak için mecbur kapalı yerlere götürdük, onu da iyi planlayamadığımız için rezil olduk. Kış bebekleri, bu açıdan çok şanssız. Biz Mert’i ilk defa pusetle açık havada gezdirdiğimizde 3,5 aylık falandı, Mart ayıydı, hava biraz ısınınca sarıp sarmalayıp çıkardık, yüzüne ilk defa rüzgar değince çocuk ne olduğunu şaşırdı, korkup hemen kapattı gözlerini. Eğer mevsim de uygunsa biraz toparlandıktan sonra siz bol bol çıkın dışarı, ilk aylarda dışarıda çok kolay uyuyorlar, hem size de değişiklik olur. Çok yorgunsanız verin bebeği annenize falan o çıkarsın dışarı, siz de biraz dinlenirsiniz.

2 Kasım 2016 Çarşamba

Bir lohusanın hatıra defteri-2

Eveeet bana 1 ay gibi gelen 1 haftanın sonunda bebişimizi astronotun içine tıktık, sarıp sarmaladık ve doğum yaptığım hastanede randevu aldığımız çocuk doktorumuzun yolunu tuttuk. Bu arada ben de ilk defa dışarı çıkıyordum. Aklımızda birçok soru vardı ama en çok kilosunu merak ediyorduk. Doktorumuz soyup tarttı, hastaneden çıktığımız gün 2700 gr olan Mert, 2830 gr olmuştu boyu da 1 cm uzayarak 50 cm olmuştu. Sarılığı yoktu. Doktorumuz gündüz 3 saatte bir, gece 4 saatte bir besleyebileceğimi söyledi. Emzirme probleminden bahsettik, bize anne sütünün önemini anlattı, mamayı kesmemizi söyledi ve emzirme danışmanı Özgül Hanım’a tekrar başvurmamızı önerdi. Doğum kilosuna henüz ulaşamadığı için 1 hafta sonra tartmak için tekrar gelmemizi istedi. Bu arada işitme testi de yaptırdık, bir problem çıkmadı. Özgül Hanım’ın odasının önüne bir geldik ki bir sürü kişi onu bekliyor. Bir ara göründü, derdimizi anlattık. Bebek aç kalsın dedi. Bir süre beklemenin sonunda Mert ile girdik. Özgül Hanım benim üzerimi çıkarmamı istedi, Mert’i de soydu, tek iç zıbınıyla kaldı. İlk denemede hemen sağ memeyi tutturdu. Haydaaa dedim içimden ben evde uğraşıyorum uğraşıyorum olmuyor, kadın niye geldin bir problem yok diyip gönderecek. Bu arada içeride başka çıplak hastalar ve bebekler de vardı; bir tanesinin tek memesinde süt kanalları tıkanmıştı, Özgül Hanım pompayla beraber masaj yapıyordu. Mert bir 20 dk falan emdi. Sonra gaz çıkarttım, uykuya dalınca Özgül Hanım altını değiştirelim uyansın diğer memeyi deneyelim dedi. Altını değiştirdik. Bu arada diğer hastalar çıkmıştı, eşimi de aldı içeri. Sol meme de o da zorlandı. Hıhh dedim bir problem olduğunu anladı. Ama sonunda becerdi. Sonrasında da bana ne yapmam gerektiğini ayrıntılı olarak meme maketi üstünde gösterdi. Aslında çoğunlukla doğru yapıyormuşum ama bebeğin üstüne eğilmem falan yanlışmış, dik pozisyonda durmalıymışım. Benim de yaptığım gibi çapraz beşik pozisyonunu kullanmamı söyledi.
capraz besik pozisyonu
Çapraz beşik pozisyonu
 Bu pozisyonda eğer sağ meme emzirilecekse sol elinizle bebeğin kafasının arkasından tutuyorsunuz. Sol elinizin baş parmağı bebeğin bir kulağının arkasında, işaret parmağı diğer kulağının arkasında olmalı, başparmak ve işaret parmağı arasındaki ağ, bebeğin boynuna, avuç içiniz kürek kemiklerinin arasına  denk gelmeli. Bu şekilde bebeği elinizle yönlendirebiliyorsunuz. Sağ memenizi de sağ elinizle C tutuşu denilen tutuşla kavrıyorsunuz. Bu tutuşta elinizin başparmağı meme halkasının (areola) üstünde, diğer parmakları meme halkasının altında tutarak memeyi kavrıyorsunuz, yalnız areolanın çok dibinden tutmayın.

28 Ekim 2016 Cuma

Bir lohusanın hatıra defteri-1

Bu bloğu tutmamın en önemli nedenlerinden biri bu yazıyı yazmak. Çünkü doğumdan sonra pek bilinmeyen bir emzirme problemi yaşadım. Meme başımda içeri çöküklük falan olmamasına rağmen bebeğim memeyi tutmayı beceremedi. Doktor olmama rağmen tıp öğrenimim boyunca böyle bir şey okumamış, duymamıştım. Bize öğretilen bebek ememiyorsa pozisyon yanlıştır, meme ucunda problem vardır, bebekte damak yarığı vb. bir anatomik problem vardır, süt gelmemiştir türü klasik bilgilerdi. Emzirmeye çok hevesli olduğum için hamileliğim boyunca emzirme ile ilgili pek çok kaynak okudum, videolar izledim, pozisyonları öğrendim. Ama böyle bir problem yaşanabileceğini sadece Dr. Sinem Karaca Atakan’ın ‘Doktor Anne’ kitabında okudum. Kitaptan bir önceki yazımda bahsetmiştim. Sinem Hanım’ın bebeği de emmeyi başaramıyor ve Sinem Hanım uzun süre bebeğini sağdığı süt ile besliyor. Bunu okuduğumda çok şaşırdığımı ve ya benim başıma da gelirse diye korktuğumu hatırlıyorum. Ama iyi ki Sinem hanım bu kitabı yazmış ve iyi ki ben de okumuşum. Sayesinde böyle bir problem yaşanabileceğini öğrendim ve ne olur ne olmaz belki lazım olur diye doğum öncesinde bir elektrikli pompa aldım. Doğum yapacağım Koru Hastanesinin gebe eğitimine katıldığımda da ilk günler gelen süt olan kolostrumun çok koyu kıvamlı olması nedeniyle pompayla sağılamadığını, bebek ememezse elle sağılıp çay kaşığı ile verildiğini öğrendim. Bu bilginin ışığında hemen hastane çantama temiz bir çay kaşığı koydum. Pompa ve çay kaşığı; bu iki alet benim hayatımı kurtardı. Emzirme sürecinde yaşadıklarıma geçmeden önce kısaca hamilelik sürecimden bahsetmek istiyorum çünkü bence yaşadığımız problemin sebebi doğum şekli ve zamanı.
Koru hastanesinin gebe eğitiminde normal doğumun ısrarla teşvik edilmesi beni çok etkilemişti. Sezaryana daha meyilli olmama rağmen normal doğum istemeye başlamıştım. Bu arada ultrasonlarda bebeğin boyu normal, kilosu az çıkıp duruyordu. Bunun benim beslenmemle alakalı olduğunu düşünen eşim ve annem beynimi yiyip hiç iştahım bile olmamasına rağmen bana 16 kilo aldırdılar. Eşim devamlı protein almalısın protein almalısın diye diye bana kelle paça çorbaları içirdi. Artık bir gün öyle bir tiksindim ki kokusundan bir daha içmedim ve içeceğimi de sanmıyorum. Sonuç olarak bebeğin kilo alma hızında hiçbir değişiklik olmadı, o kiloların hepsi bana kaldı. Artık sonlara doğru yaklaşıyorduk ama normal doğum niyetim olmasına rağmen bebeğin hiç niyeti yoktu doğmaya, hala doğum kanalına inmemişti. Üstelik annemde de bir postterm gebelik öyküsü vardı; 42. Haftada suni sancıyla doğmayan abim sezaryanla doğmuştu. Günler geçtikçe korkularım artmaya başlamıştı, devamlı bebeğin hareketlerini takip ediyordum ya kordon dolanırsa ya plasenta ayrılırsa gibi ihtimaller aklımdan gitmiyordu. Günleri değil saatleri sayar hale gelmiştim artık 42. Haftaya kadar bekleyip yine sonrasında sezeryan olmak istemiyordum. 
En sonunda dayanamadım 39+5. Gün doğum günüme denk geliyordu, madem normal doğuramıyorum bari doğum günümde doğurayım dedim ve o güne sezeryan randevusu aldık. Ama içim hiç rahat değildi, çıkmaya hazır olmadığı halde bebeğimi çıkartıyormuş gibi hissettim. Sedyeye yattığımda bile ‘Durun ben vazgeçtim’ demek geldi içimden ama yapamadım tabii. Herşey çabucak oldu bitti; 2900 gr, 49 cm bir erkek bebek dünyaya getirdim. Hemen getirdiler yanıma, ilk karşılaşma anı tarifsiz bir mutluluktu. Rutin bakım sonrası Mert’i odaya çıkardılar. Daha önceden usglerden bildiğimiz dev hidroseli dışında bir sağlık sorunu yoktu çok şükür. Ameliyat bitince beni de hemen yanına çıkardılar. Emzirme için hemşiremiz, memelerimi sıktı ve hemen kolostrum geldi. Çok sevindim ve şaşırdım. Hemşiremiz futbol topu pozisyonunu verdi bebeğe ve bebek hemen sağ memeyi emmeye başladı. İnanılır gibi değildi ne kadar da kolay olmuştu. Bir süre emdikten sonra bıraktı, hemşiremiz gaz çıkarmayı gösterdi; göğsümün arasına koydum, bir süre öyle kaldık, hayatımda daha önce hiç bu kadar mutlu olmamıştım. Bu mini minnacık şey, benim bebeğimdi. Hemşiremiz bu sefer sol meme için pozisyon verdi ama Mert, sol memeyi tutmayı bir türlü beceremiyordu. Hemşiremiz biraz mola verelim tekrar deneriz dedi ve gitti. Bir süre sonra tekrar geldi ve kan şekerine baktı. 50’nin altında çıkınca biraz mama verelim dedi, enjektörle 10cc kadar mama verdi. Biberona alışmasın diye enjektör kullandıklarını gebe eğitiminde öğrenmiştim zaten bu nedenle içim rahattı. Bu arada gelen giden oldu bebek biraz uyudu derken tekrar emzirmeyi denedik ama yine olmadı. Bu sefer sağ memeyi de alamadı. O zaman benim aklıma çay kaşığı geldi. Hemşire hanım bir yandan annem bir yandan elle sıkarak çay kaşığına kolostrumu sağdılar ve bebişe verdiler. Canım çok yandı ama Mert, paha biçilemez bir sıvı olan kolostrumu alabildiği için içim rahat etti. Bu döngü birkaç kere daha tekrarlandı arada yine biraz mama da verdiler. Bu arada gebe eğitiminde de ders veren Emzirme danışmanı Özgül Hanım geldi, o da emzirtmeyi denedi ama başarılı olamadı, mama verildiği için tok sonra tekrar deneyin dedi ve gitti. Bu arada hastane tipi göğüs pompasını getirdiler. Bebek emmediği için süt üretimi durmasın diye pompa yaptım, bir iki damla dışında bir şey gelmedi ama zaten amaç uyaran oluşturmakmış. Derken akşam nöbete başka hemşire geldi. Allah razı olsun kendisinden beni yataktan kaldırdı, koltuğa oturttu. Bebişi aldı, çapraz beşik pozisyonunu verdi ama bebiş uyku halinden çıkıp ememiyordu, topuklara vurma, avuç içini okşama gibi yöntemler uyandıramayınca aldı lavaboda yüzüne su çarptı, bu şekilde uyandırdı ve Mert çapraz beşik pozisyonunda her iki memeyi de emdi. Bırakmasın diye verdiği pozisyondan milim oynamadan emzirdim. Bu şekilde en uzun emmesini gerçekleştirmiş oldu. Gece tekrar denedik ama bu sefer olmadı, yine enjektörle mama verildi. Mert de uyudu babası da uyudu ama ben neredeyse sabaha kadar gözümü kırpmadım. Sabah annemler geldi sonra doktorum geldi istediğiniz zaman çıkabilirsiniz dedi. Bu arada tam emzirme denemesi yapacağız misafir geldi falan derken ben iyice gerildim ben gerilince bebek hiç ememedi. Rica ettik tarttılar 2700 gr’a düşmüştü. Doğuma giren çocuk doktoru kontrole geldi, kilo kaybı normal dendi. 

21 Ekim 2016 Cuma

Lohusalık nedir? Nasıl geçirilir?

‘Araf’ diye tanımlıyor lohusalığı Elif Şafak, Siyah Süt kitabında. Gerçekten de öyle; hamileyken ‘anne adayı’ diye tanımlanıyorsunuz, doğumla birden size ‘anne’ diyorlar. Ama gerçekten ‘anne’ olduğunuzu idrak edebilmek o kadar çabuk olmuyor. Bence lohusalık, anne adaylığı ile annelik arasındaki ara dönem, ‘araf’ yani. Kimisi için 1 gün sürerken kimisi için aylarca sürüyor. Büyük oranda kişilik özelliklerinizle alakalı. Tabii ben ilk kez anne olanlar için konuşuyorum, 2., 3. Çocuksa siz zaten annesiniz. Gerçi o durumun da başka problemleri vardır ama deneyimlemediğim için bilemiyorum. Kişilik özellikleri demişken benim gibi 30 yaşına kadar ailesiyle yaşayıp, ev işlerine arada bir zevk için tatlı yapmak dışında bulaşmamış, kafasına estiğini yapan, haftasonları 11-12de kalkan, evlendiğinde henüz ortada çocuk yokken bile hem ev işi yapıp hem çalışmak zaten kendisine oldukça zor gelen,  Yay burcu bir kadınsanız anneliğe adapte olmak biraz daha zorlaşıyor. Evet çoğu kadın anne oluyor, hatta patır patır çocuk doğuruyor ve bu durum insanı, ‘herkesin yaptığı bir şeyi ben hayli hayli yaparım’ diye düşünmeye sevk ediyor. Ama durum şu ki aslında herkes zorlanıyor. Evet bazı kadınlar anneliğe daha kolay adapte oluyor, özellikle anaç karakterli, daha verici kadınlar veya daha rahat kadınlar bahsettiklerim. Ama onlar da zorlanıyor. Çünkü ‘kolay annelik’ diye bir şey yok. ‘Kolay bebek’ diye bir şey de yok, ‘Az zor bebekler’ ve ‘çok zor bebekler’ var. Yani her halükarda ZOR. Bunu baştan kabullenmekte fayda var. Yine de insan, işin içine girmeden anlamıyor. Üstelik hamilelikte ne kadar kitap okusan oku, anneliğe kitaplarla hazırlanılamıyor. Hatta bebek bakımı ile ilgili kitaplar okumak anne adayına gereksiz bir küstahlık veriyor. Sanki bebekleri ile ilgili herhangi bir problem yaşayanlar yeterince kitap okumayıp bilgi sahibi olmadıkları için bu durumda, ben kitapları yalayıp yuttuğum için her problemi anında çözeceğim her şey güllük gülistanlık olacak algısına kapılabiliyorsunuz. Özellikle Tracy Hogg’un ‘Bebek Bakım Sorunlarına Mucize Sorunlar’ kitabı; hamileliğimde bu kitabı okuyarak zaman kaybettiğime inanamıyorum. Bir de kendimce önemli yerlerin altını falan çizmiştim. Bu kitapta Hogg, EASY(beslenme,aktivite,uyku,senin zamanın) rutininden bahsediyor ve öyle bir anlatıyor ki bu rutine uyulursa bebek bakımı ile ilgili bir sorun yaşanmasının imkanı yok. Sözde bebeği eve getirir getirmez bu rutine başlanabilirmiş. Emen bir bebek için bence mümkün değil. Kitapta emzirme ile ilgili anlatılanların da çoğu yanlış. Bebek sık emmek istiyorsa süt üretiminiz azdır gibi bir bilgi var mesela. Yenidoğan dönemi için tamamiyle yanlış. Bahsedilen rutin bence en erken 2. Ayda oluşturulabilinir, ben 6. Ayda oluşturabildim. Zaten lohusa halet-i ruhiyesi içindeyken bir de bebeğin bu kitapta anlatılanlarla hiç uymaması, bir düzeninin olmaması, ‘niye olmuyor?’ diye iyice sinirlerin bozulmasına neden oluyor. Hiç gerek yok. Bu kitabı hamilelikte, yenidoğan döneminde okuma. İlla okuyacaksan 2. Aydan sonra bir düzen oturtmak için okuyabilirsin. Hamilelikte hangi kitapları okuyalım dersen; Ayşe Öner’in ‘Hamilelik, Doğum ve Bebek Bakımı Kitabı’nı öneririm. Örneğin Ayşe Öner bu kitapta ‘İlk günler düzen, düzensizliktir’ diyerek yeni anneyi sakinleştiriyor. Üstelik kitapta normal doğum süreci, emzirme, bebek banyosu, alt değişimi, gaz masajı gibi konular gayet güzel ve resimli olarak anlatılmış. Bir de Çocuk Hastalıkları uzmanı Dr.Gökhan Mamur’un ‘40’ı Uçana Kadar’ kitabını tavsiye ederim. Bu kitapta yenidoğan döneminde bebek bakımı ile ilgili yaşanılan problemler ve çözümleri kolay anlaşılır şekilde anlatılmış. Ben bir de yine Çocuk Hastalıkları uzmanı Dr.Sinem Karaca Atakan’ın ‘Doktor Anne’ kitabını okudum, hala da arasıra göz gezdiriyorum. Sinem hanım bu kitapta kendi hamilelik sürecinden çocuğu 2 yaşına kadar olana kadar yaşadıklarını günlük tarzında aktarırken araya bu dönemlerle ilgili tıbbi bilgiler serpiştirmiş. Bu kitap benim en sevdiğim oldu, bir çocuk doktorunun da aynı konularda zorlandığını okumak, insana kendini daha az beceriksiz hissettiriyor.
Ben mecburi hizmet nedeniyle mecburen küçük bir şehirde yaşadığım için doğumu ailelerimizin yaşadığı Ankara’da yaptım. Mevsimin de kış olması nedeniyle bebeğin biraz büyümesini bekleyerek 2,5 ay sonra eve annemi de alarak döndüm. Doğru bir karar verdiğimi düşünüyorum, tek başıma çok zorlanırmışım. Eğer sen de benimle benzer kişilik özelliklerine sahipsen hiç gurur falan yapma lohusalıkta kendini anne, kayınvalide desteğinden mahrum bırakma, onları mümkün olduğunca sömür. Çünkü sen bebeğe bakarken birisinin de sana bakması ve ıvır zıvır işleri halletmesi gerekiyor. Bu dönemde, yormayayım insanları diye düşünceli davranmaya gerek yok, sen sadece bebeğini ve kendini düşün gerisini önemseme, emin ol senden daha fazla yorulmalarına imkan yok. Tabii her şeye yetişen lohusalar da vardır elbet ama onların zaten bu yazıyı okumaya ihtiyaçları yoktur diye düşünüyorum. Anneler mümkün değilse de bir yardımcı ayarlamakta fayda var. Üstelik bir de misafir derdi var, hastaneden çıkar çıkmaz damlarlar. Tamam gelin gelin de hastanedeyken gelin ya da bir 1 hafta 10 gün sonra gelin en azından bi kendimizi toplayalım di mi? Valla ben ilk günler gelen misafirleri hatırlamıyorum bile o derece ruh gibiydim. Zaten bebeği de doğru dürüst göremiyorlar ya emiyor ya uyuyor. Halbuki daha geç gelen misafir iyi bile oluyor, değişik bir insan yüzü görmüş oluyorsun, bebekli kısır döngün biraz kırılmış oluyor. Misafir de bebeği daha fazla görebiliyor.

lohusalik depresyonu
Kısır döngü demişken gün içinde devamlı emzir, gaz çıkar, uyut, alt değiştirden oluşan bu kısırötesi döngüyü kırmak için araya kendin için bir şey eklemekte fayda var, yoksa çıldırmamak işten değil. Herkes ‘bebek uyuyunca sen de uyu emi kızım’ der ama bilmezler mi ki bu insanlar, bebek her uyuduğunda ben de uyursam, bebek uyanınca bu kısır döngü tekrar başlamış olacak ve ben yine hiç farklı bir şey yapmadan bu döngünün içine düşeceğim. Onun için en azından günde 1 kere bebek uyuduğunda uyumayıp kendin için bir şey yap. Ben yürüyüş yapıyordum, 10 günlükken başladım zannedersem. Bebeğim genelde memede uyuyor yatağa koyunca uyanıyordu. Bu nedenle hiç olmazsa günde 1 kere yatağında uyutmaya çalışıyordum ki ben de kaçayım. Öyle ki adeta kaçtığım bu 1 saat için yaşamaya başlamıştım. Ya mahallede yürüyordum ya da yakındaki alışveriş merkezine gidiyordum. Kendim için bir şey almam zaten mümkün değildi, henüz o bedene ulaşamamıştım ama hayatın devam ettiğini görmek bile iyi geliyordu, bazen bebeğe bir şeyler alıyordum. Zaten bu süre içinde de 2-3 kez annemi arayıp uyandı mı diye soruyordum, fark ettim ki bazen annem ben rahat geziyim diye uyandığı halde uyanmadı diyormuş, annelik işte.