Uzun bir aradan sonra tekrar
merhaba. Öncelikle yanıkların önlenmesi ve tedavisi ile ilgili yazıma gösterdiğiniz ilgiye, çok teşekkür ederim. Faydalı ve anlaşılır bulunması, beni
çok mutlu etti. Cilt yaralanmaları, dikiş ve yara izi konusuyla ilgili
ayrıntılı bir yazı yazmak, uzun süredir aklımda. Ancak daha yeni vakit
bulabildim. Bu yaralanmalarla, çocukluk ve erişkin çağında düşme, çarpma,
trafik kazaları, hayvan ısırıkları gibi nedenlerle, oldukça sık karşılaşıyoruz.
Ancak böyle bir yaralanmayla karşılaşıldığında ne yapılması gerektiği ve sonraki tedavi süreci konusunda, doğru
bilinen yanlışların oldukça
fazla olduğunu gözlemliyorum.
almaya çalışacağım.
Peki başka hangi sorular ve taleplerle karşılaşıyoruz:
1. Dikiş atmasak olmaz mı?
2. Dikiş, madem iz bırakıyor niye
atıyorsunuz? Yapıştırma varmış, hiç iz bırakmıyormuş.
3. Bantlasak da dikiş izi kalmasa
olur mu?
4. Estetik dikiş mi attınız?
5. Hocam noolur siz dikin de hiç
iz kalmasın
6. İz bırakmayan krem varmış ,
sürünce iz geçecek değil mi?
7. Aman hocam lütfen iz kalmasın,
ne gerekiyorsa yapalım.
Gördüğünüz gibi sorular genelde
iz ile ilgili. Merak etmeyin bu yazıda, bu soruların hepsini tek tek
cevaplayacağım. Benim aklıma gelmeyen, cevaplamadığım bir sorunuz olursa lütfen
yorumlara yazın.
Öncelikle öğrenmeniz gereken şu
ki; her kesiden sonra iz kalır. Kalan iz, dikişin değil kesinin izidir. Bunu
'kesi izi' veya 'yara izi' olarak ifade etmek daha doğru olacaktır. Ancak
dikişlerin uzun süre alınmadığı veya kalın dikiş iplerinin kullanıldığı
durumlarda, tren rayı görünümlü bir iz oluşabilir. Bu tür dikiş izleri, genellikle karın, bacak ve kalça
bölgesi ameliyatlarından sonra görülür. Çünkü bu bölgelerde daha kalın
dikişlerin kullanılması gerekmekte ve iyileşme daha geç olduğu için dikişler
daha geç alınmaktadır. Yüzde ise aksine ince dikiş ipleri, yara dudaklarının
yaklaşması için yeterli olmaktadır ve iyileşme çok hızlıdır, dikişler yaklaşık
1 hafta sonra alınabilir. Bu nedenle hasta, dikiş aldırmayı ihmal etmediği
takdirde yüz bölgesinde, böyle tren rayı görünümlü bir dikiş iziyle karşılaşmayız.
İyi iyileşmiş, az belirgin yara izi |
Tren rayı şeklinde dikiş izine bir örnek; okla gösterilen yatay çizgiler, dikişlerin uzun süre ciltte kalmasına bağlıdır |
İşte esas 'dikiş izi' budur.
Biz dönelim 'kesi izi' konusuna.
Her kesiden sonra iz kalır dedik. Ancak bu iz, bazen belli belirsiz kalırken
bazen de çok belirgin kalır. Nedir peki bu farkın nedenleri:
1. Kesinin derinliği, kesinlikle kalacak izi belirleyen en önemli
faktördür. Derinin sadece en üst tabakaları kesildiğinde iyileşmesi gereken
doku miktarı, daha az olduğu için iyileşme daha çabuk olur ve daha az belirgin
bir iz kalır. Bu tür kesiler, yara dudakları
birbirinden çok ayrılmamışsa dikişsiz bile tedavi edilebilir Kesi derinliği, derinin tüm tabakalarını ve hatta
deri altı dokuları da içerdiğinde ise iyileşmesi gereken doku miktarı daha
fazladır. Sonuç olarak iyileşme daha uzun sürer ve daha
belirgin bir iz kalır.
2. Kesinin yerleşimi, bir diğer önemli faktördür. Klasik olarak
kol, omuz, sırt, bacak gibi hareketli bölgelerdeki izler, genişleme
eğilimindedir. Dikiş alındıktan sonra 1-2 mm genişliğinde olan koldaki iziniz,
zamanla 1 cm genişliğe ulaşabilir. Göz kapağında ise aksine izler, belli belirsiz iyileşir.
Genişleyerek iyileşmiş yara izi örneği |
3. Doku kaybı olması. Özellikle trafik kazası veya sürtünme tipi
yaralanmalarda sık karşılaştığımız bir durumdur. Dokuların parçalanmasına bağlı
sağlam yara dudakları arasında fazla mesafe olması nedeniyle yara onarımı, gergin olur. Bu nedenle yara izi, daha geniş ve belirgin kalır. Bu yara izleri,
genellikle 6 ay-1 sene sonra yapılan 'yara izi düzeltme' (skar revizyonu)
ameliyatı ile daraltılıp daha az belirgin hale getirilebilir.
4. Kişinin genetik özellikleri. Bu çok önemli bir faktör. Yara
izinin nasıl kalacağı, kişiden kişiye kesinlikle çok değişiyor. Bunu varsa
sezeryan izinize bakarak çok rahat anlayabilirsiniz. Bu izin, 6 ay sonra sedef
renginde belli belirsiz bir hale dönüşmesi beklenir. Ancak benim gibi bazı
kişilerde 2 sene geçmesine rağmen sezeryan izi, halen kahverengi ve oldukça
belirgin halde kalabilir. Hatta daha şanssız bazı kişilerde ise bu iz, kırmızı
ve deriden kabarık (hipertrofik skar) bir hal alabilir.
Hipertrofik skar görünümü |
5. Dikkat ederseniz yukarıda saydığım iz oluşumuna etki eden
faktörlerin hiçbirisi bizim elimizde olan değiştirebileceğimiz faktörler değil.
Elimizde olan tek faktör ise bu maddede bahsedeceğim; tedavi. Tedavide yaptığımız, yaralanma sonucu birbirinden ayrılmış
olan yara dudaklarını, birbirine uygun şekilde yaklaştırmaktan (öpüştürmek)
ibaret. Bunu da genellikle dikiş ile yapıyoruz. Ancak 1.maddede bahsettiğim
gibi yüzeyel, yara dudaklarının birbirinden çok uzaklaşmadığı kesilerde, eğer
hareketli bir bölge değilse, strip dediğimiz bantlarla veya doku yapıştırıcısı
ile yara dudaklarının birbiriyle öpüşmesi sağlanabilir. Özellikle çocuklarda
ağrısız bir işlem olması nedeniyle tercih edebiliyoruz. Ancak dediğim gibi kesi,
ağız çevresi gibi hareketli bir bölgedeyse bant veya yapıştırıcı yeterli olmaz,
ağız hareketiyle yara dudakları birbirinden tekrar uzaklaşabilir.
Yara dudaklarının, klasik dikişle birleştirilmesi |
Peki yara
dudaklarını birbirine yaklaştırmazsak ne olur? Vücudumuzun yara iyileşme
mekanizması, iki yara dudağı arasını iyileşme dokusu ile doldurarak
iyileştirir. Ancak böyle bir kendi kendine iyileşme, hem daha uzun sürer hem de
belirgin, geniş bir iz kalır. 1. maddede belirttiğim gibi kesi ne kadar derinse
iyileşme o kadar uzun sürer ve daha kötü bir iz bırakır. Yani anlayacağınız
gibi dikiş atmaktaki amacımız, herhangi bir enfeksiyonla karşılaşmadan daha
çabuk iyileşmeyi ve daha az iz kalmasını sağlamak.
Tedaviden bahsederken bir de şu
'estetik dikiş' meselesine değinelim. 'Estetik dikiş' terimini, kim uydurdu,
nasıl bu kadar yayıldı bilmiyorum ama tıbben 'estetik dikiş' diye bir dikiş
tekniği yok. Bu terimi icat eden doktor arkadaşın kastettiği, tıbben
'subkutiküler dikiş' diye adlandırılan dikiş tekniği olsa gerek. Bu teknikte; dikiş ipleri, derinin sadece iç tabakasından
geçilerek yara dudakları birleştirilir. Yani dışarıdan dikiş ipleri görülmez.
Bazen kesinin başındaki ve sonundaki düğümler dışarıdan belli olabilir.
'Estetik dikiş' diye tabir edilen subkutiküler dikiş tekniği. Sağda görüldüğü gibi dikiş ipleri, kesinin başı ve sonu dışında dışarıdan görülmez. |
Bu
dikişin tipik örneği, sezeryan kesisidir. Biz yaptığımız meme ve karın germe
ameliyatlarında da rutin olarak bu dikişi kullanırız. Bu dikişin avantajı,
iplerin deri dışından geçmemesi nedeniyle yukarıda bahsettiğim tren rayı
görünümlü dikiş izi kalma riskinin olmamasıdır. Dikkat ederseniz iz kalmaz
demedim, dikişe bağlı iz kalmaz dedim. Bu konu önemli çünkü 'estetik dikiş
atılınca iz kalmaz' diye bir yanlış düşünce var. Hatta iz düzeltme için bize
başvuranlar sıklıkla, 'estetik dikiş atmamışlar o yüzden iz kaldı' cümlesini
kurarlar. Yukarıda da bahsettiğim gibi her kesiden sonra az veya çok iz kalır. Maalesef
estetik dikiş diye tabir edilen subkutiküler dikiş veya herhangi bir başka
teknik, izsiz iyileşmeyi sağlayamıyor. Bu dikişi, özellikle iyileşmenin 10
günden uzun sürebileceği (yani dikişe bağlı iz kalma riskinin olduğu), boyu
uzun kesilerde tercih ediyoruz. Enfeksiyon riskinin yüksek olduğu kirli
kesilerde, kanama riskinin olduğu kesilerde, derinin parçalanarak yaralandığı
kesilerde, eklem üzeri gibi hareketli bölgelerde, elde, ayakta, çok kısa
kesilerde bu dikişi tercih etmiyoruz. Yüz kesilerinde ise aslında bu dikişi
kullanmayı, çok manalı bulmuyorum. Neden derseniz; yüz kesileri genelde 5-7 gün
içerisinde iyileşir ve biz yüz kesilerinde klasik dikişte de çok ince dikiş
ipleri kullanırız. Bu nedenle 5-7 gün içerinde dikiş alındığında dikiş iplerine
bağlı iz kalması, söz konusu değildir. Dolayısıyla yüz kesilerinde subkutiküler
dikiş atmanın, pek manası yoktur. Hatta ağız çevresi gibi hareketli bölgelerde
ya da çocuklarda ağlamaya bağlı yüzün neredeyse her yerinde bu dikişin, gevşeme
riski mevcuttur. Dikişin gevşemesi sonucu, yara dudakları birbirinden uzaklaşır
ve daha geniş bir yara izi kalır. Her ne kadar yüzde subkutiküler dikişi gereksiz
bulsam da yetişkin hastalarda kesi uygunsa elimden geleni yapmış olmak için
subkutiküler dikiş atıyorum. Bunun bir nedeni de klasik dikiş attığımda bazen
hastaların, dediğim zamanda dikişlerini aldırmamaları. Çocuk hasta söz konusu
ise çocuğa ve kesiye göre karar veriyorum. Sonuç olarak demem o ki hangi teknik
uygunsa, doktorunuz onu uygular. Lütfen doktorunuza estetik dikiş baskısı
yapmayın.